İnsanlığın Umudu, Onun Mutlu Geleceği Sosyalizm’dir

Arama

Terörsüzlük mü, Demokratik Dönüşüm mü?

MHP ve DEM Parti’nin öncülük ettiği ve kamuoyunda “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırılan süreç, yaklaşık bir yılı geride bırakmış durumda

20/12/2025 01:19 | Son Güncelleme : 20/12/2025 05:51 | Okunma Sayısı : 6 | Editörün seçtiği


Terörsüzlük mü, Demokratik Dönüşüm mü?
“Kurtuluş yok, tek başına ya hep beraber ya da hiçbirimiz” ad image

 

Terörsüzlük mü, Demokratik Dönüşüm mü?

 

mehmet-tas-i6945cfd497d06.jpg

 

MHP ve DEM Parti’nin öncülük ettiği ve kamuoyunda “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırılan süreç, yaklaşık bir yılı geride bırakmış durumda. TBMM bünyesinde kurulan Milli Birlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda partiler kendi raporlarını sundular. Ancak bu raporlar, özellikle MHP ile DEM Parti arasında Kürt sorununa dair uzlaşmaz iki siyasal paradigmanın varlığını bir kez daha açık biçimde ortaya koydu.

MHP’nin raporu, Kürt meselesine ilişkin yıllardır tekrar edilen güvenlikçi ve inkârcı çerçevenin dışına çıkmıyor. Buna karşılık DEM Parti, sorunun tarihsel, yapısal ve kurumsal niteliğini vurgulayarak devletin inkâr, asimilasyon ve demokratikleşme eksikliğiyle yüzleşmesini talep ediyor. Bu tablo, sürecin ilk aşaması ile ikinci aşaması arasındaki siyasal kopuşu anlamak açısından belirleyicidir.

İki Karşıt Çerçeve: Güvenlik Paradigması ve Yapısal Sorun Analizi

İki parti arasındaki temel ayrımlar şu başlıklarda yoğunlaşmaktadır:

MHP sorunu, PKK’yi dış destekli, ayrılıkçı bir terör örgütü olarak tanımlamayı sürdürürken; DEM Parti, silahlı çatışmayı devletin inkâr ve baskı politikalarının sonucu olarak ele almaktadır.

MHP, “terör sorununun” tarihsel başlangıç noktasını, 1980 sonrasına görür. DEM Parti ise Kürt sorununun Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren var olan yapısal bir rejim meselesi olduğunu vurgular.

MHP, devletin tarihsel ve meşru reflekslerle hareket ettiğini iddia ederken; DEM Parti, merkeziyetçi ve otoriter devlet aklının sürekliliğine dikkat çeker.

MHP çözüm perspektifi olarak silahların bırakılması ve örgütsel tasfiyeyi yeterli görür; Öcalan’ın özgürlüğü, kayyum rejiminin kaldırılması ve siyasal-demokratik reformlar konusunda isteksiz ve sınırlı bir tutum sergiler. DEM Parti ise tam tersine, bu başlıkları sürecin zorunlu ikinci aşaması olarak görür.

Bu nedenle MHP, süreci fiilen birinci aşamada dondurmakta, yani çatışmasızlığı demokratik dönüşümle tamamlamaya yanaşmamaktadır.

Birinci Aşama: Irkçı Olmamak

Sürecin ilk yılında Türkiye toplumu, sınırlı da olsa, “ırkçı olmama” atmosferini deneyimlemiştir. Şiddetin gerilemesi, kültürlerarası temasın artması ve dilin görece yumuşaması bu aşamanın somut sonuçlarıdır. Ancak bu durum, kurumsal ve tarihsel ırkçılığın tasfiye edildiği anlamına gelmemektedir.

Bu noktada üç kavram arasındaki ayrım hayati önemdedir:

-Irkçı olmak: Türk kimliğini yalnızca “üst” değil, fiilen “üstün” bir kimlik olarak kurgulayan; diğer kimlikleri hiyerarşik biçimde dışlayan anlayış.

-Irkçı olmamak: Açık ayrımcılıktan kaçınan ancak ırkçılığı mümkün kılan devlet yapısını, hukuku ve ideolojiyi sorgulamayan pasif konum.

-Anti-ırkçı olmak: Irkçılığı üreten kurumları, söylemleri ve tarihsel rejimi dönüştürmeyi hedefleyen aktif ve kurucu siyasal tutum.

Birinci aşama, en fazla ikinci tanımı karşılamaktadır. Oysa kalıcı barış, üçüncü aşamaya geçilmeden mümkün değildir.

İkinci Aşama: Anti-Irkçı Demokratik Entegrasyon

2011–2015 çözüm sürecinin temel zaafı, demokratik bir çerçeveye oturtulmamış olmasıydı. “Barış” ve “kardeşlik” söylemleri, kurumsal ırkçılık tasfiye edilmeden içeriksiz kaldı ve süreç çöktü. 2025’te başlayan sürecin kaderi de tam olarak bu noktada belirlenecektir.

Anti-ırkçılık, yalnızca ahlaki bir tutum değil; kurumsal tasfiye iradesidir. Silahlı çatışmayı yeniden üreten koşullar ortadan kaldırılmadıkça, şiddetin geri dönüşü her zaman mümkündür. Bu bağlamda demokratik entegrasyon, sürecin kilit kavramıdır.

Demokratik Entegrasyon: Irksal Adalet ile Toplumsal Adaletin Birliği,

Demokratik entegrasyon, yalnızca kültürel tanınmayı değil; eşit yurttaşlığı, dilsel ve siyasal hakları, tarihsel onarımı, müzakereci demokrasiyi ve çok uluslu bir cumhuriyet anlayışını kapsar.

Bu çerçeve: Arendt’in “haklara sahip olma hakkı” kavramını somutlaştırır, Balibar’ın kurumsal ırkçılık eleştirisini aşarak onu hedef alır, Fanoncu anlamda içsel sömürgeciliği parçalar ve toplumsal adaletin maddi-siyasal zeminini kurar.

Demokratik entegrasyon, bu nedenle ırksal adalet ile sınıfsal/toplumsal adaleti birbirinden ayırmaz; onları aynı dönüşüm projesinde buluşturur.

Öcalan’ın Katkısı: Yerli ve Özgün Bir Demokratik Teori

Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” (27 Şubat 2025), demokratik entegrasyonu şu şekilde tanımlar: “Toplum kendini demokratik toplum olarak, demokratik cumhuriyete entegre ediyor. Entegrasyon aynı zamanda eşitliği de içerir. Demokratik müzakere ile tesis edilir.”

Bu yaklaşım, entegrasyonu devletin yukarıdan dayattığı bir uyum süreci değil; toplumun cumhuriyeti kurucu özne olarak yeniden inşa etmesi şeklinde kavramsallaştırır. Bu yönüyle Öcalan’ın yaklaşımı, Fanon, Balibar ve Arendt çizgisiyle kesişen özgün ve yerli bir demokratik teori niteliği taşır.

İki Ulusluluk ve Çok Uluslu Cumhuriyet Perspektifi

Türkiye’de iki uluslu ve çok uluslu bir siyasal düzen, tarihsel gerçeklikle demokratik eşitliği buluşturabilecek en rasyonel çerçevedir. Böyle bir model: Kürt ulusunun varlığını ve haklarını tanır, Türk ulusunun demokratik dönüşümünü teşvik eder, eşit yurttaşlığı kurumsallaştırır.

İsviçre, Kanada, Bolivya ve Ekvador örnekleri, çok ulusluluğun doğru kurumsal çerçevelerle birleştiğinde demokratik istikrarı güçlendirdiğini göstermektedir.

Eşik Aşımı

Türkiye bugün bir eşiktedir. Önünde üç seçenek vardır: Tekçi ulus paradigmasını sürdürerek sorunu yeniden üretmek, Irkçılığı söz düzeyinde reddedip kurumsal yapıya dokunmayan yüzeysel reformlarla yetinmek, Anti-ırkçı demokratik entegrasyon temelinde iki uluslu ve çok uluslu bir cumhuriyet inşa etmek.

Bu makale, üçüncü seçeneğin hem teorik hem de pratik olarak tek gerçekçi yol olduğunu savunmaktadır.

Kaynakça

Arendt, Hannah. The Origins of Totalitarianism. New York: Harcourt Brace, 1951.

Balibar, Étienne. “Is There a Neo-Racism?” In Race, Nation, Class, Verso, 1991.

Fanon, Frantz. Les Damnés de la Terre. Paris: Maspero, 1961.

Öcalan, Abdullah. “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı.” 27 Şubat 2025.

 

Etiketler : Eşik Aşımı İki Ulusluluk Çok Uluslu yeniden ATILIM Demokratik Entegrasyon Güvenlik Paradigması Yapısal Sorun Analizi Barış
Beğendim
Bayıldım
Komik Bu!
Beğenmedim!
Üzgünüm
Sinirlendim
Bu içeriğe zaten oy verdiniz.

“Kurtuluş yok, tek başına ya hep beraber ya da hiçbirimiz”

Bunlar da ilginizi çekebilir

Terörsüzlük mü, Demokratik Dönüşüm mü?

Terörsüzlük mü, Demokratik Dönüşüm mü?

MHP ve DEM Parti’nin öncülük ettiği ve kamuoyunda “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırılan süreç, yaklaşık bir yılı geride bırakmış durumda

4 saat önce
Kürt-Türk ittifakı: Stratejik zorunluluk

Kürt-Türk ittifakı: Stratejik zorunluluk

Tarihte gerçekleşen bütün büyük dönüşüm ve devrimsel hamlelerin ortak noktası, toplumların bir üst anlatıya ve kolektif amaca sahip olmasıdır. Toplumsal meseleler doğası gereği girift ve çok fazla ayrıntıya

1 gün önce
‘Bu Sosyalizm Değil’ Söyleminin Dışladıkları: Öcalan, Geç Marx ve Sosyalizmin Çoğulluğu

‘Bu Sosyalizm Değil’ Söyleminin Dışladıkları: Öcalan, Geç Marx ve Sosyalizmin Çoğulluğu

“Bu sosyalizm değil” cümlesi yeni değil. Öcalan’ın sosyalizm anlayışı geçmişte de ortodoks Marksistler tarafından eleştirildi.

2 gün önce
Yorumlar

İnsanlığın Umudu, Onun Mutlu Geleceği Sosyalizm’dir