Bugun...


Temel Demirer

facebook-paylas
AN-KARA’DA BİR KIPKIRMIZI CUMARTESİ-2
Tarih: 23-11-2017 16:39:00 Güncelleme: 04-04-2019 16:14:00


Her şey o kadar aleni ki, artık saklamaya bile gerek duymuyorlar: Mafyalarına “Oluk oluk kanlarını akıtacağız,” tehdidini ettirdikten bir gün sonra insanlarımızı en alçakça yöntemle katlettiler. Diyarbakır ve Suruç katliamlarını bir gün bile doğru dürüst soruşturmadan, tam tersine bu katliamlarla ilgili her şeyi gizleyerek, bu katliamı örgütlediler.

Bu katliam “Faili meçhuldür,” diyen en hafif terimiyle ahlâksızdır.

Tarihin en açık katliamlarından birisiyle karşı karşıyayız.

Polis terörü yerini canlı bomba terörüne bıraktı.

Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç patlamalarının faillerini bilen var mı?

Hakkın, hukukun, vicdanın terk ettiği bir coğrafyadayız.

Koskoca mitinge neden arama noktası koyulmadı; bunun sorumlusu kim(ler)dir?

Bu saldırıdan, patlama olduktan sonra koşup gelip insanlara su ve gaz sıkan polislere emir verenler sorumludur.

Ambulansların geçişine izin vermeyen polislerin görüntüsü “Türkiye demokrasi”ni anlatır![9]

O hâlde “Karanlık bir güç tarafından yapılmıştır,” söylemi geçersizdir; iktidar baş şüphelidir. (Madımak Oteli’ni ateşe verip insanları diri diri yakanları hatırlıyor musunuz?)

Birkaç gün önce faşistin biri meydana çıkıp, “Oluk oluk kanları akacak” diyor, sonra da başkentin göbeğinde barış isteyen insanlar katlediliyor!

Bu Sedat Peker’in, “Oluk oluk kanlarını akıtacağız” dediği pratiğin bir merhalesidir; MİT’in, Suruç’taki gibi IŞİD militanlarına yaptırttığı gibidir. Diyarbakır saldırısını da Suruç saldırısını da IŞİD’in yaptığını biliyoruz. Bu saldırıları yapanların Adıyaman nüfusuna kayıtlı olduğunu, IŞİD’e nasıl ve ne zaman katıldıklarını, kimlerle irtibatlı olarak Türkiye’ye geri döndüklerini vs.

O bombayı kimin patlattığının devlet tarafından bilinmemesi söz konusu olabilir mi? Faili meçhul diye bir şey yoktur! Faillerin açıklanmasından zarar görme diye bir durum vardır…

10 Ekim Katliamı’nı barışa, kardeşliğe kim düşmansa o(nlar) gerçekleştirmişlerdir.

Ve nihayet Sedat Peker’in “Oluk oluk kan” vaadiyle,[10] Erdoğan’a oy istemesinden bir gün sonra gerçekleşen 10 Ekim vampirlerin kana doymadıklarını göstermiştir.

Bu vahşet onlar için yetmedi, bitmedi; yetmeyecek ve bitmeyecek.

Bu insanlık dışı nefretin, barbarlığın göstergesidir.

DİSK’ten Arzu Çerkezoğlu’na, “Doğrudan polis tarafından yapılan bir saldırı bu, çok açık,”[11] dedirtip; devleti sorgulattıran bir vahşettir.

“Yeterince insan öldürürsek her şeyi düzeltebiliriz” türünden düşüncelerin pratik hülasasıdır.

Benzer bir Suruç senaryosudur ve CHP’nin Suruç Katliamı için sunduğu araştırma önergesini AKP ve MHP reddetmiştir.

 “Üşüdüysen HDP binası yakayım” diye duvarları yazılayan zihniyetin eseridir; Diyarbakır’da HDP mitinginde, Suruç’ta düzenlenen saldırıların kopyasıdır; IŞİD yapmıştır, MİT gerekli önlemleri almamıştır.

“Bizim gibi düşünmeyenlerin yaşamaya hakkı yok! Varsa bertaraf ederiz” zihniyetinin ya da “7 Haziran’da millet istikrarı değil kaosu seçti… 400 milletvekili verin, bu iş huzur içinde çözülsün,” diyenlerin eseridir. (7 Haziran öncesi Diyarbakır’da 1 Kasım öncesi An-kara!)

Nihayet… Diyarbakır’da HDP mitingine yönelik bombalı saldırıda polisin ihmalini ortaya koyan görüntülerin ardından bu kez 10 Ekim Ankara Katliamı’ndaki ihmalin görüntülerine ulaşıldı.

Söz konusu MOBESE görüntülerinde, 10 Ekim Ankara Katliamı’nı gerçekleştiren IŞİD’li canlı bombaların, Ankara’ya geldikten sonra polis aramasına takılmadan ellerini kollarını sallayarak miting alanına geldikleri görülüyor.

IŞİD Üyesi Yunus Emre Alagöz ve hâlen kimliği tespit edilemeyen Suriyeli canlı bomba, 10 Ekim 2015 günü sabah saatlerinde, Ankara Gölbaşı’da bindikleri taksiden indikten sonra Meclis Dikmen Kapısı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığının olduğu kavşaktan, İsmet İnönü Bulvarı boyunca, Meclis Çankaya Kapısı yönünde yürüyor. Buradan başka bir taksiye binen bombacılar, Hipodrom Caddesi ve Kazım Karabekir Caddesi’ni kesen kavşak yani TCDD Genel Müdürlüğünün yanındaki yolda iniyor.

Bombacıların taksiden inişleri, taksiden indikten sonra miting alanına girişleri de anbean kayıtlarda görülüyor. Görüntülere göre Gar kavşağındaki girişte polis arama kontrol noktası kurmadığı için IŞİD üyeleri üzerlerindeki bombayla alana giriyor. Bu arada Tren Garı önünde tek bir polisin bile olmadığı da görüntülerde net olarak görülüyor.

Miting alanına girdikten sonra bir bombacı HDP’lilerin olduğu alana doğru gidiyor. Bir diğer bombacı ise Ankara Tren Garı girişine yöneliyor. İlk bombacı HDP’lilerin arasında kendisini patlatıyor. Kaçışmanın ardından bu kez diğer canlı bomba kendisini patlatıyor.

Görüntülerdeki bombacı Yunus Emre Alagöz hakkında, “saldırı gerçekleştirebilir” şüphesiyle katliamdan 3 gün önce 81 ilin güvenlik birimlerine istihbarat notu gönderildiği daha önce ortaya çıkmıştı.[12]

 

3) DEVLET TAVRI

 

Hâlâ “İyi de devlet (tavrı)?” diyecek olursanız!

Tekrar pahasına kronolojik sırayla ve hızla sıralayalım:

i) Canlı bombalardan Ömer Deniz Dündar’ın ablası, 2013 Eylül ayında hem Cumhurbaşkanlığı’na, hem de Başbakanlık İletişim Merkezi’ne ihbar ve şikâyette bulunmuş.[13]

ii) Suruç ve Ankara canlı bombalarının da aralarında bulunduğu 19 kişi, 2014 yılında El Kaide’ye üye olmaları nedebiyle soruşturulmuş, kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesiyle dosyaları kapatılmış.[14]

iii) Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı, Yunus Emre Alagöz için 23 Temmuz 2015, Ömer Deniz Dündar için 26 Temmuz 2015’te yakalama kararı çıkarmış.[15]

iv) “Ankara katliamından 22 gün önce istihbarat ve emniyet birimlerine IŞİD’in ‘canlı bomba’ saldırısı yapacağına yönelik bir bilgilendirme yazısının gittiği ortaya çıktı.”[16]

v) Mitingden 3 gün önce de saldırı yapılacağı ihbarı yapılmış.[17]

vi) “İntihar bombacıları Yunus Emre Alagöz ile Ömer Deniz Dündar’ın kimlik bilgileri ve fotoğraflarının, mitingden üç gün önce ‘saldırı gerçekleştirebilirler’ şüphesiyle istihbarat tarafından paylaşıldığı ancak yapılan operasyonlarda saldırganların ‘bulunamadığı’ ortaya çıktı.”[18]

vii) Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın 10 Ekim saldırısının gerçekleştiği sabah TEM Daire Başkanlığı’na aralarında bombacı Yunus Emre Alagöz’ün de bulunduğu 3 ismin sansasyonel eylemler yapabilecekleri yönündeki “Gizli” ibareli yazı gönderdiği ortaya çıktı. 8 Ekim günü elde edilen istihbarata dayanarak hazırlanan yazı, 10 Ekim sabahı TEM Daire Başkanlığı’na iletildiği ortaya çıktı. Ancak yazı patlamadan sonra Ankara TEM Şube Müdürlüğü’ne iletildi.[19]

viii) Patlama alanında bulunan Türk Tabipleri Birliği yöneticisi Hande Arpat, alana ambulanslardan çok önce çevik kuvvet polislerinin girdiğini ve hayati tehlikesi olan ağır yaralı insanlara müdahale eden sağlıkçılara, yaralılara ve ölülere biber gazı ile saldırarak insanların canına kast edildiğini ifade etti.[20]

ix) Saldırıya ilişkin takipsizlikle sonuçlanan kolluk ve mülki amirler hakkındaki soruşturmada, Emniyet amiri A.A ifadesinde Millî İstihbarat Teşkilâtı, TSK ve EGM İstihbarat Dairesini önlem almamakla suçladı.[21]

x) Savcılığın açıklaması: “1 Kasım seçimlerini erteletmek amacıyla, IŞİD tarafından yapıldı.”[22]

xi) AKP’li Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, katliamın HDP’yi “Mağdur duruma düşmek” için yapılan bir “provokatif eylem” olduğu yönünde açıklamalarda bulundu.[23]

xii) 10 Ekim Gar katliamının üzerinden 2 yıl geçti. Katliamdan yaralı kurtulanlar hayata tutunmaya çalışırken, saldırıyı önlemeyen emniyet görevlileri yargıdan kaçırıldı. Katliamla ilgili başlatılan idari soruşturma kapsamında Mülkiye Başmüfettişi Özcan Bademci, Turan Ergün, Polis Başmüfettişleri Ayhan Acet ile Ertan Kara, emniyet görevlileri hakkında ön inceleme raporu hazırladı. Rapor, 1 Ocak ile 10 Ekim 2015 tarihleri arasında canlı bomba saldırısı gerçekleşebileceğine yönelik MİT’in 62 ayrı istihbarat notu olduğunu kaydetti. Katliamdan 25 gün önce İŞID’in canlı bomba eylemi yapacağına dair istihbarat, mitingle ilgili önlem almakla sorumlu Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne iletilmedi. Bombacı Yunus Emre Alagöz’ün de adının geçtiği Emniyet ve MİT’ten gelen istihbarat, 10 Ekim günü 13.48’de yani katliamdan yaklaşık 4 saat sonra emniyet birimlerine ulaştı. Mülkiye müfettişleri hazırladıkları raporda, gelen istihbaratların değerlendirilmemesine ilişkin eski Ankara Emniyet Müdürü Kadri Kartal, eski İstihbarat Şube Müdür Vekili Cihangir Ulusoy, TEM Şube Müdürü Hakan Duman, eski Güvenlik Şube Müdür Vekili Adem Arslanoğlu ile TEM Şubesi C Büro Amiri Hüseyin Özgür Gür hakkında soruşturma izni verilmesi istenmesine rağmen Ankara Valiliği soruşturma izni vermedi.[24]

xiii) Ankara’daki barış mitingine düzenlenen saldırının üzerinden iki yıl geçti ancak ağır yaralanan 30 kişinin tedavisi hâlâ sürüyor. Devlet birçok tedavi giderini karşılamıyor. Tedavi masraflarını ceplerinden ödemek zorunda bırakılan yaralılar borçlanmaya devam ediyor. Mağdurlar, “Devletin kimliklerine bakarak değerlendirme yaptığını” söylüyor.[25]

xiv) Ankara’da Gar Katliamı’nın 2. yıl dönümünde IŞİD’in canlı bomba saldırında yaşamını yitiren 102 kişi için düzenlenmek istenen anmaya polis müdahale etti. Katliamın yaşandığı alan polis ablukası altına alınırken mağdur aileler, gaz ve kalkanlarla yapılan müdahale nedeniyle anma programını yapamadı. Gar önünde ve Konur Sokak’ta yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının yer aldığı tabelalar anma öncesinde saldırıya uğradı. Gar önündeki anıtta yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının üstü çizilirken, yaklaşık 5 aydır 24 saat polis ablukası altındaki Konur Sokak’ta da 9 Ekim 2017 akşamı yaşamını yitirenlerin anısına yapılan anıttaki fotoğraflar “kimliği belirsiz” kişilerce yırtıldı. Anıta saldıranlar bulunmazken, dün fotoğrafların yeniden asılması için yapılan eyleme de polis yeniden müdahale etti.[26]

xv) Ankara’nın en merkezi noktalarından biridir tren garı. Tarihi Cumhuriyet’ten bile eskilere dayanan bir plana sahip, simgesel bir önemi dahi var. Bu nokta Türkiye’nin en merkezi birkaç yerinden biri... Her saniyesini kaydeden onlarca hatta yüzlerce mobese kamerası var. Önünden giden yol statlara, ilk meclise ve az ilerisi en işlek ikinci metro istasyonuna çıkıyor. Yani öyle kuş uçmaz kervan geçmez bir nokta değil. Her saniyesi devletin kayıtlarında olan en merkezi üç dört noktadan biri…

Tam da böylesi bir yerde dönemsel olarak da siyasal gerginliğin arttığı bir tarihte yasal bir miting düzenleniyor, izin alınıyor. Suruç’ta patlama yaşanalı daha bir kaç ay olmuş. Sonra bu kadar merkezi bir yere, bu kadar gergin bir zamanda, bu kadar çok miktarda (iki art arda patlama) patlayıcıyı koyanlar, nasıl oluyor da hiç bir istihbarata, polise yakalanamıyor. Komplo teorisi değil bu; gün gibi açık. Yapanların devletle ilişkili olduğu aşikâr…

Ve tüm bunlarla birlikte HDP ülkede güvenliği sağlamakla sorumlu tuttuğu hükümeti, açıkça katil ve “en büyük terör destekçisi” olmakla suçladı.[27]

Burada durup bazı noktaların altını çizmekte yarar görüyorum:

O gün Ankara’da miting alanı hariç her yer korunmuştur. Sadece miting alanında güvenlik önlemi alınmamıştır. Failler bellidir. IŞİD’in gerçekleştirdiği, devlet içinden de birilerinin göz yumduğu, el altından desteklediği bir katliam gerçekleştirilmiştir.

Üstüne üstlük: Suruç bombacısı patlamadan evvel yakalamış ancak gözaltına bile almadan bırakılmıştır.

Katledilenler, nihai kertede T.“C” devleti isimli seri katilin kurbanlarıdır. Avukat Mehmet Erdem’in ifadesiyle, “En az 300 kişinin etkilendiği yerde, yaralı tek bir polis yoksa, 5 dakika sonra gaz atan polis çoksa fail devlettir!”

Çünkü miting alanının güvenliği kasıtlı olarak ihmal edildi; daha önceki benzer terör saldırılarının faillerinin bulunmadı; Uludere, Ermenek, Soma, Ankara, Suruç ve Reyhanlı’da toplamda 526 insan öl(dürül)dü. Ne bir istifa ne de bir görevden alma geldi.

Bu tür olayları Beyazıt Meydanı’nda öğrencilerin üzerine polis tarafından atılan bombadan, kanlı 77 1 Mayıs’ından biliyoruz.

Yıllar geçiyor ve kimse cezalandırılmıyor.

Tıpkı Karadeniz’de 15’lerin katli, 6-7 Eylül, Çorum-Maraş-Sivas Katliam(lar)ı, vd’leri gibi…

Katliamlarla, acılarla dolu dört yanımız: Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Suruç Katliamı, Ankara Katliamı.

Bitmiyor, biteceğe de benzemiyor; bunların tümü devlet katliamı...

“Egemen, istisna hâline karar verendir,” diyen Carl Schmitt’i okumadınız mı hiç?

77 1 Mayıs’ı neyse, Maraş ve Sivas neyse, Roboskî neyse, Suruç neyse, An-kara’da odur!

Ancak buncasına karşın Ankara’daki saldırının hâlâ devlet işi olmadığını anlatmaya çalışıp, sorumluyu aklamaya çalışanlar var.

Bu katliamın bir ucunda Rize’de etrafı kana bulayacakları mesajını veren Sedat Peker var; öteki ucunda da MİT’i, JİTEM’i, Gladyo’suna uzanan vahşi cinayetleri işleyenler duruyor…

Devlet bunlardır; devlet, -1990’larda Susurluk Çetesi ortaya çıktığı zamanlar belirtildiği üzere- çetenin ta kendisidir...

Burada bir parantez daha açarsak: 10 Ekim 2015 tarihli Kanlı Cumartesi ile Sultan Abdülhamit’in 31 Mart provokasyonu, Rus Çarı’nın Kışlık Saray önünde kitleye kurşun yağdırması, Birleşik Krallık askerlerinin Kuzey İrlanda’da gerçekleştirdiği kanlı Cuma eylemi arasında paralellikler vardır.

Kanlı Cumartesi, sadece T.“C” tarihine değil, dünya tarihi sayfalarına girecek çapta bir katliamdır.

İnsanlar yüzyıl sonra bile Ankara Garı’nın önünden geçtikleri zaman bu katliamı hatırlayacaklardır.

“Ya dava” mı?! Onu da hızla -madde madde- aktaralım:

i) ‘10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nin duyurusuna göre, “10 Ekim Ankara Katliamı’nda yaralananlar için hastane önünde kan anonsu yaptığı için arkadaşımız Haber-Sen merkez yöneticisi Korhan Rüzgâr’a dava açılmıştır. “Kamu görevini usulsüz üstlenme” suçlaması ile açılan davanın ilk duruşması Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 25 Ekim 2016 salı 10:50’de yapılacaktır. 10:30’da davayı takip etmek ve dostumuza destek olmak için Ankara’daki tüm arkadaşlarımızı adliye önüne davet ediyoruz...”[28]

ii) 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın duruşma tarihi belli oldu. İlk yargılama katliamdan bir yıl bir ay sonra, yani 7 Kasım 2016 Pazartesi günü yapıldı. 9 ay sonra tamamlanabilen iddianamenin kabul edilmesiyle birlikte Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve kamu görevlilerinin yargılanmadığı davada 35 sanık hakkında 101 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası istendi. Ancak sanıkların büyük kısmı yakalanamadığı için duruşmada 15’i tutuklu, 4’ü tutuksuz 19 kişi hazır bulundu.[29]

iii) 10 Ekim Katliamı davasının 5. grup duruşmasına Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. IŞİD sanıkları mağdur avukatlarını yine tehdit etti. Avukatlar mahkemeye seslenerek, “Mahkemenin vereceği karar Türkiye yargısı için örnek olacak. Ancak mahkeme ısrarla delilleri toplamıyor, tanıkları dinlemiyor” dedi. IŞİD sanığı da ayetle savunma yaparak “Biz değil, İslâm yargılanıyor” dedi. Diğer IŞİD sanığı da şeriat istediğini söyledi. Savcı mütalaasında sanıkların tutukluluğunun devamını isterken, kamu görevlilerinin dinlenmesi talebinin reddedilmesini istedi.

Mağdur avukatlarından Senem Doğanoğlu, sanıkların IŞİD ile eylemsel ve fikri yönden birliktelikleri olduğunu belirterek, “Sanıklar hayatımızın orta yerine bombalarla düştü. Geçmişin vahşetinin hukuken tanımlanması sorunu mahkemenizin üzerinde. 10 Ekim Ankara Katliamı sonrası BM Güvenlik Konseyi, katliamı da referans alarak bir karar aldı. BM Güvenlik Konseyi IŞİD’i evrensel olarak ‘eşi görülmemiş’ bir tehdit olarak tanımladı. BM aynı zamanda IŞİD’in eylemlerini ‘soykırım’ ve ‘insanlığa karşı suç’ olarak tanımladı. IŞİD’in canlı bombalarının sivil alanı hedef almasını da savaş suçu olarak tanımladı” dedi. 

Doğanoğlu’nun konuşması sırasında sanık Mehmeddin Baraç ve Abdülhamit Boz, müşteki avukatlarını tehdit etti. Bunun üzerine kısa süreli gerginlik yaşandı. Gerginliğin ardından sözlerine devam eden Doğanoğlu, sanıkların Suriye’de faaliyette bulunduklarını dair kanıtlar ve sanık ifadeleri olduğunu ekledi. Sanıkların avukatlara yönelik sözleri zapta geçirildi. 

Sanık Erman Ekici, örgüt üyeliğiyle yargılandığını ve Antep’de de dosyaları olduğunu söyleyerek, hakkında Antep dosyalarından gelen delilleri kabul etmedi. “-Miş, -muş ile iddianame açılıyor, 21,5 aydır tutukluyum” diyen Ekici, Antep dosyasında yer alan görüntülerde elinde IŞİD bayrağı olmasına rağmen “Bu bayrakta yer alanlar camilerin girişinde yazıyor” dedi. Sanık Yakup Şahin, avukatların hakkında söylediklerinin yalan olduğunu ileri sürerek, Kur’an’dan ayet okudu ve “Bizden çok İslâm’ı yargılamaya, onu esir etmeye çalışıyorlar” ifadelerini kullandı. 

Sanık Talha Güneş, Antep dosyasında aleyhinde ifade veren Mehmet Fatih Alıcı ve Murat Dayan’ın söylediklerini kabul etmedi. Güneş, mağdur avukatlarının delil olarak sunduklarını “acizlik” diye niteledi. Güneş savunması sırasında, mağdur avukatlarından Tugay Bek’in PKK ile ilişkisi olduğunu ileri sürdü. Bu sırada salonda gerginlik yaşandı. Sanık Mehmedin Baraç, Avukat Bek’i tehdit eden ifadeler kullandı ve parmak salladı.

Hakan Şahin, “Söylenilen telefonlar ve nereye gittiğime ilişkin aynı ifadeleri tekrar ediyorum” derken, Yakup Karaoğlu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ülkeler kılıçla fethedilir, adalet ile ayakta kalır, ispatlanmamış iddia ispatlanmak ister” sözleriyle konuşmasına başladı. İnsanların gıcık olduğu amirini ihbar ettiğini söyleyen Karaosmanoğlu, “Boşanmak istediği hanımını terör örgütü üyesi diye şikâyet ediyor. IŞİD hunharca katliamlar yaptı. Gönül ister ki IŞİD’in yaptığı katliam ile birlikte yatağında öldürülen polisler de anılsa keşke. Şeriat istiyorum, Allah’ımın kanunlarını istiyorum. Eğer bunun için yargılanacaksam, yargılayın. Bu tür 3-5 kişinin yapacağı katliamlar içinde bulunmam. IŞİD İslâmi camiadakileri saflarına katıyor ama ben bunlardan değilim” dedi.[30]

Onların hukuk(suzluk)u deyince bu kadarı yeter değil mi?!

Ancak bu iş burada bitmez; Pablo Neruda’nın dizelerindeki üzere: “ölüler adına/ bizim ölülerimiz adına

bir ceza istiyorum/

vatana kan sıçratanlara/ bir ceza istiyorum/

bu ateş emri veren cellatlar için/ bir ceza istiyorum/

bu suçla/ iktidara gelen hain için/ bir ceza istiyorum/

can çekişmeyi başlatanlar için/ bir ceza istiyorum/

bu suçu savunanlar için/ bir ceza istiyorum/

kanımızı emmiş ellerini/ bana uzatsınlar istemiyorum/ bir ceza istiyorum/

onları evlerinde rahat ve elçi olsunlar diye/ değil/ onları burada, bu yerde/ suçlu ve hüküm giymiş olarak/ görmek istiyorum/

bir ceza istiyorum...”

 

4) NİHAYET

 

Turgut Uyar’ın, “Göğe baktım yerli yerinde/ haydutlar dalavereciler yerli yerinde/ vurguncular hayınlar vurdumduymazlar öyle/ iyi dedim içim rahatladı/ düzen bozulmamış dedim,” dizeleriyle betimlenen tabloda dediklerimi toparlarsam!

“Barış” diye haykıranlar, devlet gözetiminde katledildi![31]

İnsan(lar) öl(dürül)dü, paramparça oldu/ edildi!

Gencecik canlarımız gitti; yüreklerimiz parçalandı; insanlığ(ımız)a büyük bir darbe vuruldu.

“Canlı var mı canlı” feryatları eşliğinde iyi -güzel insanların ölüleri yayıldı dört bir yana.

Suruç’ta bizi kim katledip, bunu organize ettiyse, onların gerçekleştirdiği saldırıdır An-kara’daki.

Barış mitinginde, üstünde “Barış, Kardeşlik” yazan pankartlarla ölüler taşınıyor. Coğrafyamızın özeti bu…

Evet coğrafyamızda barış istemenin, muhalif olmanın bedeli öldürülmektir!

Daha kaç kişi ölmeli dünyanın güzel bir yer olması için?

Kelimeler kifayetsiz, kelimeler birer birer anlamını yitiriyor. Ancak susmak acizliğimize acizlik katıyor.

Üzgünüm/z, öfkeliyim/z. Ama hepsinden daha fazla utanıyorum/z.

Ne ilkti ne de son olacaktır katliam.

Ölen biziz; hükümetin ve MİT’in suçu yok(muş) öyle mi?

Yeter artık!

Yıllardır duvarlarda “Katil devlet” yazılır; yazanlar haksız mı?

Gereksiz kinayelerle lafı eveleyip gevelemenin manası yok. Katilleri gayet iyi biliyor, gayet iyi tanıyoruz.

İyi değilim/z, ciğerim/z yanıyor.

İyi olmayın, iyi olmayalım.

Daha büyük saldırılara, çalkantılara, alt üst oluşlara hazırlanalım!

Evet, otoriterlik ve neo-liberalizm kavramları ülkedeki siyasi, ekonomik modeli açıklamaya yardımcı olabilir, ama yeterli değil. AKP projesine direnmeye kararlı olanların, taktik ve stratejilerini bu iki kavramın dışına taşarak düşünmeleri gerekiyor…

Cumhurbaşkanı’nın saptamadan başlamak gerekiyor: “AKP kaybederse tüm Türkiye kaybeder”. Böylece, bir siyasi partinin kaderiyle tüm ülkenin kaderi özdeşleşmiş oluyor. Bu özdeşliğe göre ülkesini sevenlere de gelecek seçimleri AKP’nin kazanması için gereken her şeyi yapmak düşüyor. Malum “söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” filan...

AKP iktidarının ekonomik keserinin sürekli sermayeden yana kestiği, emekçi haklarını tırpanladığı doğru ama, “17- 25 Aralık” gibi bir boyutunun olduğu da doğru. Devletin zirvesinin, ekonomik artığın üretim, paylaşım süreçlerine doğrudan müdahale ederek, piyasa sinyallerini (faiz, fiyat vb.,) sürekli saptırdığı, bu zirveyle uyum içine girmeden ekonomik faaliyetin yürütülemediği (hatta mülkiyetin bile korunamadığı), bir ahbap çavuş kapitalizminin varlığı da doğru. Bunlar da bize neo-liberalizmden öte, korporatizme benzer bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor.

Şimdi bize, “otoriter + totaliter + dava/ hareket + milliyetçilik yağına bulaşık, kadına ve çocuğa yönelik şiddete duyarsız İslâmcı bir yönetim ideolojisi + korporatist ve rantiye bir ahbap çavuş kapitalizmi = X” denkleminde “X”in anlamını düşünmek kalıyor.[32]

“X”, ırkçılıktır, faşizmdir, Şükrü Erbaş’ın, “Öyle ucuz ettiler ki her şeyi,/ Sözü, saygıyı, erdemi.../ Ölümü bile kirlettiler,” dizelerindeki nefret suçudur!

ODTÜ’den doçent Necmi Erdoğan mükemmel bir şekilde özetlemiş: “Türkiye’yi bir arada tutan şey toplumsal değerler değildir, suç ortaklığıdır. Türkiye bir suç ortaklığı şebekesidir.”

Türkiye bir suç ortaklığı toplumudur. Makro ve mikro faşizmin kol gezdiği… Sömürücülük, zalimlik ve hırsızlığın gururla taşınan payeler hâline geldiği… Bütün bunlar olurken gündelik hayatın hiçbir şey olmuyormuş gibi sürdürüldüğü suç ortaklığıdır.

10 Ekim’de bomba düğmesine basan da, ölülere bakıp gülenler de belli değil mi?

Üzerinde “İnsanca yaşam” yazılı tişörtler giyen insanlar katledildi. Birileri de buna sevindi. Durum budur ve parçalanmış insan bedenlerine bakıp, ellerini ovuşturan, sevinenler de vardır!

10 Ekim bir kez daha göstermiştir ki, “Bu meydan, kanlı meydan” dizesine takılmış kalmış bir güruh şahsında coğrafyamızın vicdanı da kirlenmiştir artık. (Kustuğunuz kininizde boğulun!)

Ayrıca bu katliama kayıtsız kalanlar da, 1’den 100’e kadar saysın! Eminim saymaktan usanıp bırakacaklardır. İşte 10 Ekim’de o meydanda onların saymaya bile tahammül edemeyeceği kadar can alındı! (Yüzsüzlük, vicdansızlık, cehalet had safhada! Ölenlerin din/dil/ırk vd. özelliklerine bağlı yorumlar yapılıp; insanlar ölüyor diye üzüleceklerine, “Kürtler öldü” diye sevinenlere ne demeli?)

“Lanetlenme”nin, “kınanma”nın hiç bir işe yaramadığını biliyorum!

“Yetti artık!” dedirten Suruç Katliamı ve sonrasında olduğu gibi, An-kara Katliamı ve sonrasını da göreceğiz; üstü örtülecek!

Bu durumda üzgün olmaktansa öfkeli olmalıyız; ve sürekli tekrarlamalıyız: “döktükleri kanda boğulacaklar!”

Coğrafyamızın onurlu, güzel insanları katledildi; ne çok öldük, ne çok öldürüldük.

Hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam.

Hiç unutmayın...

İnsan nasıl direnir başka?

Hiç unutma... Unutmayacağız…

Unutmayacak, affetmeyeceğiz...

Kötüsünüz; zalimsiniz; vicdansızsınız; kalpsizsiniz; alçaksınız...

Üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız ve isyandayız!

Ölürse tenler ölür canlar ölesi değil...

Bir gün bu zulüm bitecekse, saraylar saltanatlar yıkılacaksa eğer -ki yıkılacak- onların yaptıkları kötülükleri unutmayıp, affetmememizden olacak…

Tam da bunun için “Kimin adaleti, hukuku, vicdanı?” sorusunun yanıtıyla unutursak kalbimiz kurusun.

O hâlde “Kısa çöp uzundan hakkın alacak/ Mamurlar yıkılıp viran olacak,” haykırışıyla Şarkışlalı Âşık Serdari’nin uyarısını…

“Ferman Padişahın, dağlar bizimdir,” diyen Dadaloğlu’nu…

“Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara,” içtenliğiyle Metin Demirtaş’ı…

“Zalim olsa ne rütbe bî-perva/ Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız/ Merkezi hâke atsalar da bizi/ Kürreyi arzı patlatır çıkarız…”[33] ısrarıyla Namık Kemal’i…

“İnsanlığı pâ-mâl eden (çiğneyen, ayak altına alan) alçaklığı yık ez/ Billah yaşamak yerde sürüklenmeye değmez,” iradesiyle Tevfik Fikret’i…

 “O duvar, o duvarınız, vız gelir bize vız,” dizelerindeki cüretiyle Nâzım Hikmet’i…

“Yürü üstüne üstüne/ Tükür yüzüne celladın,” diyen cesaretiyle Ahmed Arif’i…

“karakışın buzu bile,/ sürmedi sonsuza kadar/ bahara döndü sonunda,/ filiz sürdü kar altından/ umudu kesme yurdundan,” tınısıyla Zülfü Livaneli’yi…

“Bütün çiçekleri koparsanız da/ baharın gelişini engelleyemezsiniz,” iyimserliğiyle Pablo Neruda’yı…

“yarın ne olur bilirim ben/ bahar gelir, otlar büyür/ ölüm de yapraklanır/ bir dağ bulur uzun uzun bakarım/ bir çam ağacı gölgesi/ güzel kokular veren/ bir damla güneş görünce/ sana da gülümseyeceğim yarın” bilgeliğiyle Arkadaş Zekai Özger’i…

“Sesime kulak ver gülüm/ Tutsaklığa yeğdir ölüm/ Nerde varsa böyle zulüm/ Çaresi isyan olmuştur,” uyarısıyla Ataol Behramoğlu’nu…

“kışlık saray ne kadar dayanabilir/ hayatı kollamasını bilenlere,” coşkusuyla Ahmet Telli’yi…

Ve ille de;[34] “Safları sıklaştırın çocuklar,/ bu kavga faşizme karşı,/ bu kavga hürriyet kavgasıdır,” dizeleriyle Nâzım Hikmet’i anımsayacağız; onlarla hesaplaşarak geleceğimizi kurarken!

17 Ekim 2017 12:47:10, İstanbul.

N O T L A R

 [1] 22 Ekim 2017 tarihindeki 2. Mersin Ekoloji Şenliği için hazırlanan konuşma… Kaldıraç,  No:196, Kasım 2017…

[2] Max Weber.

[3] Gabriel García Márquez, Kırmızı Pazartesi, Çev: İnci Kut, Can Yay., 2000.

[4] “Hamide Yiğit: ‘Tesadüfen Hayatta Kalanlardan’ Biri Yazdı!”, 11 Ekim 2015… http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:Qzg6QQ6Uq64J:politikkedi.com/tesadufen-hayatta-kalanlardan-biri-yazdi.html+&cd=6&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

[5] “Devlet Teröristlerin Yarım Bıraktığı İşi Tamamlıyor”, Gerçek, 15 Ekim 2015… http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/devlet-teröristlerin-yarim-biraktigi-isi-tamamliyor

[6] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/514675/Bombayi_biliyorlardi.html

[7] http://haber.sol.org.tr/…-alanina-dogru-itti-132333

[8] Burada bir parantez açmadan geçmemeli: Ingeborg Bachmann’ın çok önemsediğim bir düşüncesi var: “Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar.”

[9] Kim hangi hukuktan, hangi demokrasiden, hangi korumadan söz ediyor?

Türkiye Cumhuriyeti bir demokrasi - değil!

Anayasa’nın 34. maddesinde yer aldığı gibi herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip - değil!

İfade özgürlüğümüz hem pozitif anlamda hem de negatif anlamda korunur - değil.

Can ve mal güvenliğimiz söz konusu -değil!

Adalet mülkün temeli - değil!

Bağımsız ve tarafsız bir hukuk söz konusu - değil!

Bir haktan ya da korumadan söz edilirken “biraz” denmesi mümkün - değil!

Türkiye Cumhuriyeti’nde sağlıklı kalan bir şey kalmadı artık; görülmeli!

[10] Sedat Peker 10 Ekim 2015’de yaptığı miting de şunları söylemişti: “Büyük hata yapıyorlar. Hatalarını fark ettikleri zaman her şey için çok geç olacak. Adeta dünyanın şah damarları kesilmişçesine oluk oluk kanları akacak. Nehirler dolusu kanları aktıkları zaman anlayacaklar. O zaman içimizden çıkacak iyi niyetliler bize ‘merhametli’ olun diyecekler. Biz de onlara ‘Bu intikam 3 yaşındaki çocuklarının yanında şehit edilen babalarının, hamile karılarının yanında şehit edilen kocalarının intikamıdır, merhamet etmeyeceğiz’ diyeceğiz. Merhamet etmeyene merhamet edilmez.”

[11] “Arzu Çerkezoğlu’ndan Patlamayla İlgili Şoke Eden İddia”, Cumhuriyet, 10 Ekim 2015… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/385003/Arzu_Cerkezoglu_ndan_patlamayla_ilgili_soke_eden_iddia.html

[12] Tamer Arda Erşin, “Canlı Bombalar Elini Kolunu Sallayarak Alana Gelmiş”, Evrensel, 30 Eylül 2017… https://www.evrensel.net/haber/333755/canli-bombalar-elini-kolunu-sallayarak-alana-gelmis

[13] İsmail Saymaz , “Canlı Bombayı Hem Başbakanlığa Hem Cumhurbaşkanlığı’na İhbar Etmiş!”, Radikal, 16 Ekim 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/canli-bombayi-hem-basbakanliga-hem-cumhurbaskanligina-ihbar-etmis-1452833/

[14] İsmail Saymaz, “Skandal: Ankara ve Suruç Canlı Bombaları ‘El Kaide Üyeliği’ Suçundan Soruşturulup Dosyaları Kapatılmış”, Radikal, 16 Ekim 2015… http://www.radikal.com.tr/turkiye/skandal-ankara-ve-suruc-canli-bombalari-el-kaide-uyeligi-sucundan-sorusturulup-1452828/

[15] Fırat Kozok, “Polis Bombacıları Biliyordu”, Cumhuriyet, 12 Ekim 2015… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/389483/Polis_bombacilari_biliyordu.html

[16] http://www.diken.com.tr/ankara-katliamindan-once-isidin-eylem-hazirladigina-dair-emniyet-bilgilendirilmis/

[17] Fevzi Kızılkoyun, “Turist Gibi Turlamışlar”, Hürriyet, 15 Ekim 2015… http://www.hurriyet.com.tr/turist-gibi-turlamislar-30323655

[18] http://www.diken.com.tr/…-saldirganlar-bulunamamis/

[19] “Emniyetin 10 Ekim Öncesi İstihbarat Aldığı Ortaya Çıktı”, Evrensel, 12 Nisan 2016.

[20] “TTB Yöneticisi: Ankara’da Katliamın Ardından Polis, Kalp Masajı Yapan Doktorun Üstüne Gaz Attı!”, T24, 15 Ekim 2015.

[21] “Güvenlik Şube Amirinden 10 Ekim itirafı: MİT, TSK ve EGM önlem Almadı”, Evrensel, 12 Nisan 2016.

[22] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/397554/Bassavciliktan_hem_Erdogan_i_hem_de_Davutoglu_nu_yalanlayan

[23] “AKP’li Bakan Utanmadı: Mağdur Duruma Düşmek İçin Provokatif Eylem”, Sol.org, 10 Ekim 2015.

[24] Şeyma Paşayiğit, “Katliam Yarası Hâlâ Kanıyor”, Cumhuriyet, 10 Ekim 2017, s.10.

[25] Alican Uludağ-Şeyma Paşayiğit, “Ayrım Yapıldı”, Cumhuriyet, 11 Ekim 2017, s.10.

[26] Ozan Çepni, “Bu Neyin Öfkesi?”, Cumhuriyet, 11 Ekim 2017, s.11.

[27] “Selahattin Demirtaş’tan Sert Açıklamalar”, Hürriyet, 10 Ekim 2015.

[28] “10 Ekim Günü Kan Anonsu Yapan Dostumuza Dava Açtılar!”, https://www.facebook.com/…er/posts/1812584732338082

[29] Hüseyin Şimşek, “10 Ekim Ankara Katliamı için 1 Yıl 1 Ay Sonra Yargılama”, 23 Temmuz 2016… https://www.birgun.net/haber-detay/10-ekim-Ankara-katliami-icin-1-yil-1-ay-sonra-yargilama-121204.html

[30] “10 Ekim Davası Ertelendi: ‘Mahkeme Tanık Dinlemiyor, Delil Toplamıyor’…”, 27 Eylül 2017… http://siyasihaber3.org/10-ekim-davasi-ertelendi-mahkeme-tanik-dinlemiyor-delil-toplamiyor

[31] “yaşamak istiyorum./ yaşamak istiyorsun./ yaşamak istiyor./ böyle şiir olmaz diyeceksin; biliyorum./ ama böyle dünya olur mu?/ böyle barış olur mu?/ böyle hürriyet olur mu?/ böyle kardeşlik olur mu?/ biliyorum ki; katlanıver, diyeceksin./ ama böyle de yaşamak olur mu?” (Metin Eloğlu.)

[32] Ergin Yıldızoğlu, “Evet Ama Yetmez!”, Cumhuriyet, 9 Ekim 2017, s.9.

[33] Zalim ne kadar pervasız olursa olsun/ Yine zulmün temelini biz yıkarız/ Yerin dibine de atsalar bizi/ Yerküresini patlatır çıkarız.”

[34] “Umutsuzluk kaçar türkülerimden/ Ölüm orada yer bulmaz kendine/ Orada umut, direniş ve güç/ Ateş, inat ve öfke/

-Nasıl başardın bunu, şu günlerde/ Acı kapı kapı dolaşmadayken?/

-Gelecek düşüncesidir koruyan beni/ Emekçi halktır bana güç veren.” (Yan Raynis, “Gücümün Kaynağı”.)

Makalenin önceki bölümleri

 



Bu yazı 714 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI