Bugun...



TİP Milletvekillerinden Tarık Ziya Ekinci: Önce demokrasiyi kazanmak gerekir

“Türkiye’de bugün devleti elinde tutan antidemokratik baskıcı güçlerle, demokrasiden yana olan güçler arasındaki mücadele baş çelişkidir. Öncelikle bu çelişkinin çözülmesi gerekir” Türkiye siyasi tarihinde sosyalist kimliğiyle Meclis’e giren ilk ve son parti Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşunun üstünden tam 57 yıl geçti. 13 Şubat 1961’de kurulan, Mehmet Ali Aybar’ın başkanlığındaki dönemde Türkiye siyasetine damgasını vuran TİP’in kuruluşunu ve dağılma sürecini TİP Diyarbakır Milletvekilliği yapan Tarık Ziya Ekinci ile konuştuk. Türkiye’de ilk kez sosyalist bir parti olarak parlamentoya girmeyi başaran ve 1969’a kadar etkili bir muhalefet yapan Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş sürecinden biraz bahseder misiniz? Ben o zamanlar Diyarbakır’daydım. CHP’de siyaset yapıyordum. 27 Mayıs sonrası sadece CHP ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) vardı. Daha sonra Adalet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi kuruldu. İşçiler ‘Biz rey vereceğiz başkaları milletvekili olacak. Biz de kendimiz bir parti kuralım’ diye yola çıkarak TİP’i kurdular. TİP’in 13 Şubat 1961’de 12 sendikacı tarafından kurulduğunu öğrendik. Ne var ki bu sendikacılar tüzük ve program konusunda anlaşma sağlayamamıştı. O dönem seçim kanununda bir partinin seçime girebilmesi için en az 15 ilde ve ilçelerinde örgütlenmiş olma şartı vardı. TİP’i kuran sendikacılar bu örgütlenmeyi de sağlayamadıkları için 1961 seçimlerine giremedi. Aybar’a “Başkan ol” dendi Mehmet Ali Aybar ismi nasıl ortaya çıktı? Şaban Yıldız’ın önerisiyle Aybar ismi ortaya çıktı. Arkadaşları da öneriyi kabul etti ve bir gece yarısı Aybar’ın evine gittiler. Sendikacılar Aybar’a ‘Görüş birliği halinde karar verdik ve senin başkan olarak partinin başına geçmeni istiyoruz’ dedi. Aybar önce izin istedi düşünmek için daha sonra da Behice Boran, Adnan Cemgil ve diğer arkadaşlarıyla görüştü bu konuyu. Onlar da “Madem aşağıdan yukarıya doğru bir kuruluş var kabul et” diyerek Aybar’a destek verdiler. Böylece Mehmet Ali Aybar TİP’in Genel Başkanı oldu. »Siyasi tarihimizde böyle bir olay yok sanırım… Evet, Türkiye tarihinde böyle bir Genel Başkan seçimi yoktur. Bir siyasi hareket çıkıp kendilerine uygun bir lider arıyor ve lider olmasını istedikleri kişiyi liderliğe ikna ediyor. Tamamen aşağıdan yukarıya bir hareket. Aybar’ın başkan olması partide nasıl bir değişim yarattı? Aybar, önce bir tüzük hazırladı ve bu tüzükte partiyi bir işçi sınıfı partisi olarak tanımladı: “TİP, Türk işçi sınıfının ve onun demokratik öncülüğü etrafında toplanmış bütün emekçi sınıf ve tabakaların (ırgatlar, küçük köylüler, aylıklı ve ücretliler, zanaatkarlar, küçük esnaf ve dar gelirli serbest meslek sahipleri) kanun yolunda iktidara yürüyen siyasi teşkilatıdır.” Aybar Genel Başkan olduktan sonra ilk 1 yıl içerisinde örgütlenme çalışmalarına ağırlık verdi. İl il Türkiye’yi dolaştı ve TİP’in birçok ilde örgütlenmesini sağladı. Aybar’ın başkanlığındaki TİP, sosyalist aydınların da katılımıyla yeni bir kimlik kazandı. TİP örgütlenme çalışmalarına devam ederken bir yandan da 1961 Anayasası’na karşı olan kanunların kaldırılmasını sağlayacak bir çalışmayı başlattı ve 40 madde tespit edildi. Partinin varlığını sürdürmesi için Anayasa Mahkemesi’nde açılan bu iptal davalarının önemi büyüktü. Bu başvurular yapılmasaydı partinin kapatılma tehlikesi vardı.

facebook-paylas
Güncelleme: 25-02-2018 14:04:20 Tarih: 25-02-2018 13:25

TİP Milletvekillerinden Tarık Ziya Ekinci:  Önce demokrasiyi kazanmak gerekir

TİP Milletvekillerinden Tarık Ziya Ekinci:

Önce demokrasiyi kazanmak gerekir

“Türkiye’de bugün devleti elinde tutan antidemokratik baskıcı güçlerle, demokrasiden yana olan güçler arasındaki mücadele baş çelişkidir. Öncelikle bu çelişkinin çözülmesi gerekir”

Türkiye siyasi tarihinde sosyalist kimliğiyle Meclis’e giren ilk ve son parti Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşunun üstünden tam 57 yıl geçti. 13 Şubat 1961’de kurulan, Mehmet Ali Aybar’ın başkanlığındaki dönemde Türkiye siyasetine damgasını vuran TİP’in kuruluşunu ve dağılma sürecini TİP Diyarbakır Milletvekilliği yapan Tarık Ziya Ekinci ile konuştuk.

Türkiye’de ilk kez sosyalist bir parti olarak parlamentoya girmeyi başaran ve 1969’a kadar etkili bir muhalefet yapan Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş sürecinden biraz bahseder misiniz?
Ben o zamanlar Diyarbakır’daydım. CHP’de siyaset yapıyordum. 27 Mayıs sonrası sadece CHP ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) vardı. Daha sonra Adalet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi kuruldu.
İşçiler ‘Biz rey vereceğiz başkaları milletvekili olacak. Biz de kendimiz bir parti kuralım’ diye yola çıkarak TİP’i kurdular. TİP’in 13 Şubat 1961’de 12 sendikacı tarafından kurulduğunu öğrendik. Ne var ki bu sendikacılar tüzük ve program konusunda anlaşma sağlayamamıştı. O dönem seçim kanununda bir partinin seçime girebilmesi için en az 15 ilde ve ilçelerinde örgütlenmiş olma şartı vardı. TİP’i kuran sendikacılar bu örgütlenmeyi de sağlayamadıkları için 1961 seçimlerine giremedi.

Aybar’a “Başkan ol” dendi
Mehmet Ali Aybar ismi nasıl ortaya çıktı?
Şaban Yıldız’ın önerisiyle Aybar ismi ortaya çıktı. Arkadaşları da öneriyi kabul etti ve bir gece yarısı Aybar’ın evine gittiler. Sendikacılar Aybar’a ‘Görüş birliği halinde karar verdik ve senin başkan olarak partinin başına geçmeni istiyoruz’ dedi. Aybar önce izin istedi düşünmek için daha sonra da Behice Boran, Adnan Cemgil ve diğer arkadaşlarıyla görüştü bu konuyu. Onlar da “Madem aşağıdan yukarıya doğru bir kuruluş var kabul et” diyerek Aybar’a destek verdiler. Böylece Mehmet Ali Aybar TİP’in Genel Başkanı oldu.

»Siyasi tarihimizde böyle bir olay yok sanırım…
Evet, Türkiye tarihinde böyle bir Genel Başkan seçimi yoktur. Bir siyasi hareket çıkıp kendilerine uygun bir lider arıyor ve lider olmasını istedikleri kişiyi liderliğe ikna ediyor. Tamamen aşağıdan yukarıya bir hareket.

Aybar’ın başkan olması partide nasıl bir değişim yarattı?
Aybar, önce bir tüzük hazırladı ve bu tüzükte partiyi bir işçi sınıfı partisi olarak tanımladı: “TİP, Türk işçi sınıfının ve onun demokratik öncülüğü etrafında toplanmış bütün emekçi sınıf ve tabakaların (ırgatlar, küçük köylüler, aylıklı ve ücretliler, zanaatkarlar, küçük esnaf ve dar gelirli serbest meslek sahipleri) kanun yolunda iktidara yürüyen siyasi teşkilatıdır.”
Aybar Genel Başkan olduktan sonra ilk 1 yıl içerisinde örgütlenme çalışmalarına ağırlık verdi. İl il Türkiye’yi dolaştı ve TİP’in birçok ilde örgütlenmesini sağladı. Aybar’ın başkanlığındaki TİP, sosyalist aydınların da katılımıyla yeni bir kimlik kazandı. TİP örgütlenme çalışmalarına devam ederken bir yandan da 1961 Anayasası’na karşı olan kanunların kaldırılmasını sağlayacak bir çalışmayı başlattı ve 40 madde tespit edildi. Partinin varlığını sürdürmesi için Anayasa Mahkemesi’nde açılan bu iptal davalarının önemi büyüktü. Bu başvurular yapılmasaydı partinin kapatılma tehlikesi vardı.

 

TİP’in siyaset sahnesinde var olduğu yıllar, Türkiye’nin siyasi tarihinde henüz tekrar edilememiş özgün bir dönem. TİP modelini biraz anlatır mısınız?
Biz, mevcut siyasi partilerin sömürüye dayalı egemen devlet anlayışını devam ettirmekten başka bir amacı olmadığını söylüyorduk. Halka yaşadıkları sorunların kaynağını anlattık, onlara ilk defa ait oldukları kimlikleriyle hitap eden biz olduk. Partide büyük tartışmalara sebep olsa da tüm kademelerimizde işçi sınıfının temsil edilebilmesini sağladık. O güne kadar Kürt meselesinin varlığı dahi bilinmiyordu. Partideki arkadaşlar bile bilmiyordu. Türkiye’de ilk defa bu meseleyi açıkça ifade eden de Aybar’dır. Yıl 1963. Kürtlerin varlığından Kürtler dışında kimsenin haberinin olmadığı yıllar.

TİP’in ilk kongresinde Aybar çok ilginç bir öneri getirdi. ‘Partinin her kademesinde işçi sınıfına yüzde 51 kota ayrılacak’ dedi. Birçok aydın bu öneriye karşı çıktı. Aybar ise partinin işçi sınıfına dayanmasını sağlamak bakımından işçi sınıfının bazı ayrıcalıklara sahip olması gerektiğini düşünüyordu. Bu yönüyle haklıydı çünkü normal şartlarda bu arkadaşların her kademede temsil edilmesi çok zordu. Adamın işi gücü var, çalışıyor sabahtan akşama kadar. Parti içindeki yarışlara katılması mümkün değil. Biz de bu öneriye ikna olduk ve destek verdik. Bu uygulamaya itiraz eden birçok kişi partiden istifa etti. Çok büyük bir kırılmaydı bizim için.

Partiyi örgütlemek için her ilde yeterli sayıda işçi bulabildiniz mi?
Elbette bulamadık. Tüzükte işçilerle ilgili madde vardı ama birçok ilde bu şartlara uygun işçi bulamıyorduk. Çünkü işçiler İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’deydi. Biz de ayakkabıcıyla, boyacıyla, bakkalla yani küçük esnafla kurduk birçok ilde örgütlerimizi. Geriye dönüp baktığımda ise işçi sınıfına dayanan bir parti kurmanın neredeyse mümkün olmadığını görüyorum.


Temel çelişki emek- sermaye ama…
Bugün TİP modelinde bir parti mümkün değil mi?
Marx’a göre bir toplumda temel çelişki emek-sermaye çelişkisidir. Ama ikinci derecede çelişkiler de olduğunu söyler. Bazen ikinci derecedeki çelişkiler emek -sermaye çelişkisini aşarak ön plana çıkar. Buna da baş çelişki diyoruz. Türkiye’de bugün devleti elinde tutan antidemokratik baskıcı güçlerle demokrasiden yana olan güçler arasındaki mücadele baş çelişkidir. Bunu çözmeden emek-sermaye çelişkisini çözmeye çalışmak bir fantezidir. Bu yüzden de bugün Marksist, Leninist bir partiyi lüks olarak görürüm. Türkiye, demokrasiyi kazanmadan emek -sermaye çelişkisini çözemez.

 

TİP’in bölünme sürecini başlatan ve partiyi Aybarcılar ve Borancılar olarak bölen gelişmelerin özünde de bu mesele yok muydu? Yani Aybar’ın demokrasiyi, özgürlükleri ön plana alan sosyalizm anlayışı ile Behice Boran’ların Sovyetler Birliği’ni model alan bilimsel sosyalizm düşüncesi…
1968 yılında Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgaliyle başladı bu süreç. Aybar, SSCB’nin bu işgalini sert bir dille kınıyordu. Sovyetler Birliği’nin baskıcı bir rejim kurduğunu ve Sovyetler’de insan hak ve özgürlüklerinin ikinci plana atıldığını söylüyordu. Evet, Aybar tarihin gelişimini özgürlükler mücadelesine bağlıyordu. Baş çelişki buydu ona göre. Aybar, ‘güleryüzlü sosyalizm, özgürlükçü sosyalizm’ tezini ön plana çıkardı. Sosyalizmin Sovyetler’de olduğu gibi tepeden inmeci bir anlayışla kurulması halinde baskıcı bir devlet yaratacağını vurguluyordu. Ona göre sosyalizm aşağıdan yukarıya hareketle iğneyle kuyu kazar gibi çalışarak kurulursa halka mutluluk ve huzur getirebilirdi.
Behice Boran’ın başını çektiği diğer arkadaşlarımız ise bilimsel sosyalizmi ısrarla savunma yolunu seçti. Sovyetler Birliği’ne yönelik eleştirileri kabul etmiyorlardı. Sosyalizm geldiği takdirde demokrasi ve özgürlüklerin zaten oluşacağını söylüyorlardı. Onlara göre sosyalizmi demokrasi mücadelesi olarak görmek yanlıştı; demokrasi, sosyalist devrimin sonuçlarından biriydi. Neticede öncelik alınması gerektiği düşünülen bu iki çelişkiden doğan tartışmalar partiyi ikiye böldü.

Aybar’a haksızlık yapıldığını düşünüyor musunuz?
Kendisine bilimsel sosyalist diyen grup Aybar’ı 68’den sonra durmadan dışladı. Halbuki, Aybar Türkiye şartlarında Türkiye’ye özgü bir sosyalizmi savunuyordu. O değer hâlâ anlaşılmadı.

Partideki tartışmalar devam ederken Behice Boran’la sohbet etmiştik. “Bu tartışmalar devam ederse parti bölünür” demiştim kendisine. O da bana “Bilimsel sosyalizmin dışına çıkan bir parti ne ifade eder, kapanırsa kapansın” şeklinde yanıt vermişti. Ne yazık ki Behice Boran’lar bugünleri göremedi. Mehmet Ali Aybar ise Sovyetler’in en güçlü olduğu yıllarda onu eleştirebilme cesareti gösterdi ve bugün haklılığı ortaya çıktı.


 

Popülist sağdan kurtulmak için…
Bugün Avrupa’da birçok yazar, Batı’da popülist sağ partilerin yükselmesini ya da Trump’ın ABD Başkanı seçilmesini sağlayan gücün horlanan ve itilen kesimlerin desteği olduğunu dile getiriyor. Sizce Türkiye’de mevcut sağ partinin 15 senedir iktidarda kalmasını sağlayan güç de dünyadaki diğer ülkelerle aynı mı?
AKP kesinlikle popülist bir parti. Milli Selamet Partisi ile birlikte başlayan süreçte Müslümanların ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü tezinin topluma ilmek ilmek işlenmesiyle bugünlere geldiler. Neticede Türkiye’nin ağırlıklı çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor. Daha önce hiç iktidara gelmemiş kesimlerin yoğun desteğini alarak kitlelerini büyüttüler. Bugün itilen, horlanan, baskı altına alınan toplum kesimleri çok farklı. Bugünün dışlanan kesimi de Kürtler. Bugün Kürt halkının desteğini almayan bir demokrasi mücadelesinin sahici olması ve başarı kazanması mümkün değil.

Popülist sağın yükselişinden kurtulmak sizce nasıl mümkün?
Öncelikle horlandığını, itildiğini düşünen ve popülist sağ partilere destek veren kesimlere inançlarını, düşüncelerini özgürce yaşayabilme ve söyleyebilme haklarını savunduğunuzu hissettirmek zorundasınız. Halka onları var eden kimlikleriyle yaklaşmak zorundasınız. Toplumda mevcut olan tüm sınıf ve katmanların özgürce yaşayabileceği bir düzen gerekiyor. Bugün Türkiye solunda onlarca parti var. Mesela HDP de bunlardan biri. Seçimlerde, eylemlerde birbirlerine destek veriyorlar ama diğer yandan kendi varlıklarını da sürdürüyorlar. Hepsinin kendi programı var. Böyle olmaz. Tek bir çatı altında toplanılmalı ve daha ileri bir program etrafında buluşulmalı.




Kaynak: Bir Gün

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1516 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Röportaj-Analiz Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI