Bugun...



Slavoj Zizek yazdı:Liberallere inanmayın, Le Pen ile Macron arasında “seçim” yapmış olmuyorsunuz

Assange karşıtı, Hillary yanlısı liberal solun Birleşik Krallık’taki sesi The Guardian gazetesinde çıkan bir yorum yazısının başlığı şöyle idi: “Le Pen, Yahudi Soykırımı konusunda revizyonist bir aşırı sağcı. Macron değil. Aralarında bir seçim yapmak çok mu zor?”

facebook-paylas
Güncelleme: 24-06-2017 04:24:19 Tarih: 23-06-2017 04:07

Slavoj Zizek yazdı:Liberallere inanmayın, Le Pen ile Macron arasında “seçim” yapmış olmuyorsunuz

 

Liberallere inanmayın, Le Pen ile Macron arasında “seçim” yapmış olmuyorsunuz 


Slavoj Zizek

Assange karşıtı, Hillary yanlısı liberal solun Birleşik Krallık’taki sesi The Guardian gazetesinde çıkan bir yorum yazısının başlığı şöyle idi: “Le Pen, Yahudi Soykırımı konusunda revizyonist bir aşırı sağcı. Macron değil. Aralarında bir seçim yapmak çok mu zor?”

Tahmin edilebilir bir şekilde, metnin kendisi şöyle başlıyor: “Bir yatırım bankacısı olmak Yahudi Soykırımı revizyonisti olmakla aynı şey mi? Neoliberalizm neofaşizmle eşit mi?” ve dalga geçercesine, ikinci turda Macron’a oy vermek için “koşullu” sol desteğe bile karşı: “Şimdi bile Macron’a oy veririm – SEVE SEVE.”

En kötüsünden liberal şantaj bu: Macron koşulsuz desteklenmeli; önemli olan neoliberal bir merkez politikacı olması değil, Le Pen’e karşı olması. Bildiğimiz o eski “Trump’a karşı Hillary” hikayesi: faşist tehditle yüz yüze iken Hillary’nin peşinde toplanmalıyız (ve onun ekibinin Sanders’ı gaddarca nasıl kenara ittiğini ve dolayısıyla seçim mağlubiyetine katkı sağladığını unutmalıyız).

En azından şu soruyu sormamıza da mı izin yok: evet, Macron Avrupa yanlısı ama ne çeşit bir Avrupa’yı temsil ediyor? Tam da hataları Le Pen popülizmine yol açan Avrupa’yı, neoliberalizmin hizmetindeki anonim Avrupa’yı. Olayın düğüm noktası bu: evet, Le Pen bir tehdit ama tüm desteğimizi Macron’un ardında toplarsak, bir sonuçla ona sebep olan şeyi destekleyerek mücadele etmeye çalıştığımız bir tür fasit daireye girmiş olmaz mıyız? Bu akla, ABD’de satılan çikolatalı bir kabızlık gidericiyi getiriyor. Paradoksal bir öğütle satılıyor bu ilaç: “Kabız mısınız? Bu çikolatadan yiyin!” – yani kabızlığınızı gidermek için kabızlığa sebep olan şeyden daha çok yemek. Bu anlamda Macron, tam da hastalığa sebep olan şeyi bize tedavi olarak sunan çikolatalı kabızlık giderici.

Medyamız ikinci turda yarışan adayların, Fransa’nın birbirine radikal şekilde zıt iki vizyonunu temsil ettiğini iddia ediyor: bağımsız merkez politikacı karşısında aşırı sağ ırkçı politikacı – evet, ama bunlar gerçekten farklı tercihler mi? Le Pen acımasız göçmen karşıtı popülizmin (babasınınkinin) feminize edilmiş/yumuşatılmış bir versiyonunu sunuyor, Macron ise (ki onun da imajı yumuşak biçimde feminize edilmiş, eşinin medyada oynadığı anacıl role bakın) insan yüzlü bir neoliberalizm sunuyor. Dolayısıyla baba oyun dışı, feminenlik devrede ama – yine – ne tür bir feminenlik bu? Alain Badiou’nun işaret ettiği üzere, günümüzün ideolojik evreninde erkekler “oynak ergen kanunsuzlar” gibiler, kadınlar ise “sert, olgun, ciddi, yasal ve cezalandırıcı” görünüyorlar. Egemen ideoloji bugün kadınların “tabi/bağımlı” olmasını istemiyor; bugün onlardan yargıçlar, idareciler, bakanlar, CEO’lar, öğretmenler, polisler ve askerler olmaları isteniyor, bekleniyor, rica ediliyor. Güvenlik kurumlarımızda gündelik olarak yaşanan paradigmatik bir sahne şu: kabahat işlemiş olgunlaşmamış bir asosyal genç erkeğin icabına bakan feminen bir öğretmen/yargıç/psikolog. Dolayısıyla yeni bir feminenlik figürü yükseliyor: soğuk, rekabetçi bir iktidar ajanı, ayartıcı ve manipülatif, “kapitalizm koşullarında kadınların erkeklerden daha başarılı olabileceği” (Badiou) paradoksunu kanıtlarcasına. Bu elbette, kadınları hiçbir şekilde kapitalizmin ajanları olarak sanık yapmaz; sadece çağdaş kapitalizmin, soğuk idari gücü insan yüzlü bir şekilde temsil eden kendi ideal kadın imajını icat ettiğini gösterir.

İki aday da kendilerini sistem karşıtı olarak sunuyorlar, Le Pen bariz olarak popülist şekilde, Macron ise çok daha ilginç bir yoldan: mevcut siyasi partilerin dışında biri ama aslında tam da bu şekilde, yerleşik siyasal tercihlere karşı ilgisizliği ile, sistemi temsil ediyor. Doğru düzgün bir siyasal tutkunun, “Bize karşı Onlar” çelişkisinin (göçmenlerden başlayıp yurtsever olmayan finans elitlerine kadar) temsilcisi Le Pen’in aksine Macron, apolitik bir “herkesi kapsama” hoşgörüsünün temsilcisi. Le Pen’in politik çekim gücünün korkuyu kullanmasından kaynaklandığını duyuyoruz sık sık (göçmen korkusu, anonim uluslararası finans kuruluşlarından korku) ama aynısı Macron için de geçerli değil mi? Seçimden birinci çıktı çünkü seçmenler Le Pen’den korkuyorlardı ve dolayısıyla fasit daireyi bir kez daha dolandık; adayların ikisi ile de olumlu bir vizyon söz konusu değil, ikisi de korkunun adayları.

Bu seçimin gerçek anlamı, onu daha geniş tarihsel bağlamına oturtursak netleşir. Batı ve Doğu Avrupa’da, siyasal alanın uzun vadeli olarak yeniden düzenlendiğine dair işaretler var. Yakın zamana dek, siyasal alana tüm seçmen kesimlerine hitap eden iki ana parti hakimdi, merkezin sağında bir parti (Hıristiyan Demokrat, liberal muhafazakâr, halk) ve merkezin solunda bir parti (sosyalist, sosyal demokrat). Daha küçük partiler ise daha dar bir seçmen kesimine hitap ediyordu (çevreciler, neofaşistler vb.). Şimdi ise genellikle kürtaja, eşcinsel haklarına, dini ve etnik azınlıklara vb. karşı görece toleranslı, küresel kapitalizmi temsil eden bir parti aşamalı olarak ortaya çıkıyor; bunun karşıtı parti ise giderek artan şekilde göçmen karşıtı popülist bir parti ve uç noktalarında buna doğrudan ırkçı neofaşist gruplar eşlik ediyor. İstisnai örnek burada Polonya: eski komünistlerin ortadan kayboluşu ile, ana partiler eski başbakan Donald Tusk’un “ideoloji karşıtı” merkez liberal partisi ve Kaczynski kardeşlerin muhafazakâr Hıristiyan partisi. Bugün radikal merkezin üzerine rekabet edeceği meseleler şunlar: muhafazakârlar veya liberaller şeklindeki iki ana partiden hangisi diğerini “hala aynı eski ideolojik evhamların esiri” olarak geriye itip kendisini ideolojik-sonrası, politik-olmayan olarak sunmada başarılı olacak? Doksanların başında muhafazakârlar bunda daha iyiydi; sonrasında ise yeniden güç kazanıyor gibi olan liberal solcular. Ve Macron bu pür radikal merkezin en son temsilcisi.

Dolayısıyla siyasal hayatımızın en alçak noktasına ulaşmış olduk: iki seçenek arasında sözde bir tercih. Evet, Le Pen’in zaferi tehlikeli olasılıkları getirecek. Ama benim hiç de daha az korkmadığım şey, Macron’un zaferini takip edecek olan rahatlama: “şükür ki tehlike savuşturuldu, Avrupa ve demokrasimiz kurtuldu, liberal-kapitalist uykumuza geri dönebiliriz.” Gelecekte bizi bekleyen üzücü ihtimal, her dört yılda bir, bir tür neofaşist tehlike korkusu ile panik yaşayacağımız ve bu şekilde, hiçbir olumlu vizyonu olmayan anlamsız seçimlerde oyumuzu “medeni” adaydan yana kullanmamız yönünde şantaj yapılacağımız. Panik içindeki liberallerin şimdi onu eleştirmekten kaçınmamız gerektiğini söylemesi bu yüzden çok yanlış: onun krizdeki sistem ile olan suç ortaklığını tam da şimdi gündem yapmalıyız. Zaferinden sonra çok geç olacak; görev, kendi kendini tatmin dalgası içinde aciliyetini yitirecek.

Sahte bir tercihle karşı karşıya olduğumuz içinde bulunduğumuz ümitsiz durumda, tüm cesaretimizi toplamalı ve oy vermemeliyiz. Boykot etmeli ve düşünmeye başlamalıyız. “Yeter konuştuğumuz, artık bi’şey yapmalı” sözü aldatıcı – şu an tam olarak bunun tersini yapmalıyız: yeter bu “bi’şey yapmalı” baskısı, artık ciddi ciddi konuşmaya, düşünmeye başlayalım! Ve bununla, “siyasal alanda bize sunulan tercihlerin nasıl da sahte olduğunu” ve “ancak yenilenmiş bir radikal solun bizi kurtarabileceğini” tekrarlayıp duran kendinden memnun radikal solcu teraneyi de geride bırakmamız gerektiğini söylüyorum. Evet, doğru söylüyorlar ama böyle bir sol niye ortaya çıkmıyor? Sol, insanları harekete geçirecek kadar güçlü olacak ne öneriyor? Yakalandığımız bu fasit dairenin – Le Pen ve Macron döngüsünün – müsebbibinin, son tahlilde görünür sol alternatifin yok olması olduğunu da unutmamalıyız. 

 




Kaynak: Dünyadan çeviri-Yakov Petrovi

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1067 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI