Bugun...

Kadının Yeri Devrimdir/Bölüm 2-3

Kadının Yeri Devrimdir/Bölüm 2-3

Kadınların Sesi

 

Kadınların sesini bulmak tarihçiler için çok zor olabilir; Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda da durum böyleydi. Kadınların yazımı, erkeklerin yazdıkları kadar korunup paylaşılmıyordu, özellikle de askerler arasında. Dahası, kadınlar resmi siyasi iktidardan da dışlanmıştı. 1908’e kadar siyasi mitinglere katılmalarına resmi olarak izin verilmiyordu ve 1918’e kadar oy hakkı onları kapsayacak şekilde genişletilmemişti. Çalışma ortamları da aktivizmin formel yapılarının çoğunu barındırmıyordu. Kadınlar, resmi bir sendikal temsili olmayan ve işçilerin çoğunlukla birbirinden soyutlandığı bir çalışma alanı olan ev hizmetlerinde temsiliyete sahipti. Bundan dolayı kadın işçiler çoğunlukla erkeklerin sahip olduğu siyasi aktivizm eğitim ve geleneğine erişemiyorlardı. Ancak bu engellere rağmen kadınlar, çeşitli rollerde ve tüm düzeylerde devrime katılmanın yollarını buldu.

Kadınların sesini bulmak başta zor görünse de günümüze ulaşan mektuplar, röportajlar, anı yazıları ve hatta polis raporları bile kadınların tecrübeleri ve siyasi etkinliklerini kavrama olanakları sağlıyor. Pek çok kadın savaş karşıtlığını sürdürdü ve muhalefet, savaş yılları boyunca giderek büyüdü.

Almanya cephe gerisinde dört yıllık bir sefalet deneyimledi; İtilaf Devletleri’nin ekonomik ablukası oldukça etkiliydi ve Almanya kısa sürede yiyecek ve hammadde kıtlıklarıyla karşı karşıya kaldı. 1914 hasadı kötü geçmişti, Almanya savaştan önce gübre için kimyasal ithalatına bel bağlıyordu ve abluka yüzünden savaş ilerledikçe yiyecek kıtlığı daha da kötüleşti. Hükümet soruna zamanında müdahale edememiş, ayrıca yiyecek ve malzeme dağıtımında orduya öncelik vermişti. 1916-17 kışı, dönemin en kötü kışıydı ve “turp kışı” olarak anılır olmuştu. Maaşlar enflasyona yetişemiyor, zaten zor durumda olan işçilerin omuzlarındaki yükü ağırlaştırıyordu. 1915’ten itibaren geniş çaplı grevler, eylemler ve isyanlar baş göstermeye başladı.

Dahası, Ekim Devrimi Almanya’daki solculara ilham vermişti. Rus yoksulları, Avrupa’nın en çok baskı gören kesimi olarak görülüyordu. Eğer onlar ayaklanıp Çarı devirmeyi başarmışlarsa, Almanlar da aynısını yapabilirdi. Alman devrimi gerçekleştiğinde devrimciler Rusya’daki sovyet örgütlenmelerine benzer şekilde işçi ve asker konseyleri kurdu. Fikir alışverişi uluslararası işbirliği 1920’lere kadar devam etti; o yıllarda pek çok Alman devrimci, devletin kuruluşuna yardım etmek ve Almanya’ya yeni fikirler getirmek için Rusya’ya gitti. Cläre Jung (1892–1981) Moskova’da sekreterliğe başladı ama kısa süre sonra, Almanya’daki devrim sonrası topluma yardımı olacağını düşündüğü çeşitli yardım projeleri geliştirdi. Hilde Kramer (1900–1973) çevirmenlik, tercümanlık ve yazışma protokollerinde destek vermek için Moskova’ya gitti. Ancak Moskova onu hayal kırıklığına uğrattı, zira dil ve anlaşma zorlukları bir yana Rusya’nın tarım işçileri şehirli Alman komünistlerinden o kadar farklılardı ki ideolojik anlamda birbirlerini anlamakta güçlük çekiyorlardı.

Cephe gerisinin korkunç koşullarından en çok etkilenenler kadınlardı; çoğunlukla savaşmaya giden erkeklerin yerini almak adına yeni ya da fazladan işlere girmek durumunda kalıyorlardı ve aileleri için para kazanma yükü onların omzuna binmişti. Kadınların çalışmaları erkeklerinki kadar değerli görülmüyordu, bu yüzden kadın işçiler çoğunlukla erkek meslektaşlarından daha az ücret alıyorlardı. Savaşın yol açtığı yoksunluk daha da kötüleştikçe kadınlar daha da örgütlendi. Büyük şehirlerin polis raporları, yetkililerin kalabalık halde toplanan ve yiyecek sıralarını plan yapmak adına fırsat olarak değerlendiren kadınlardan endişe duyduklarını gösteriyor.

Münih’te polis raporları kadınların içinde bulundukları kötü koşulları protesto etmek için her gün yürüyüş düzenlediklerinden söz ediyor. Yürüyüşlerin ve gösterilerin katılım ve düzenlenme sayıları sürekli arttı ama etkili şekilde örgütlenmeleri hala zordu. Berlin’de yaşayan yazar ve savaş karşıtı aktivist Lola Landau (1892–1990), anı yazılarında ihtiyaç sahiplerine kalın kıyafet sağlamak amaçlı görünen ancak aynı zamanda kadınların savaş karşıtı bildiriler yazıp düşüncelerini nasıl yayacaklarını planladıkları bir dikiş ekibine katılmıştı. Landau, bildirlleri dağıtmayı denemekten ne kadar korkutuğunu anlatıyor, zira başkaları tam da bu sebepten tutuklanmışlardı.

 

İsyan

 

Uzun yıllardır süre gelen acı ve direniş Almanya’da bir devrim için uygun ortamı hazırladı; sadece bir kıvılcım gerekliydi. Bu kıvılcım, bazı denizcilerin İttifak donanmasına karşı verilen ve intihar anlamına gelen bir emre karşı çıkmalarıyla 30 Ekim 1918’de Wilhelmshaven’da başlayan denizci direnişi oldu. Kiel’deki denizcilerin mahkum edilmesiyle kıvılcım oraya da sıçramış; on binlerce insanın, mahkumların serbest bırakılması ve savaşın bitmesi için sokağa dökülüp, büyük gösteriler düzenlemesine sebep olmuştu.

5 Kasım itibariyle Kiel devrimci güçlerin elindeydi ve iki gün içinde devrim Münih’e ulaştı. Yetkililer devrimi bastırmayı denese de bir çok asker devrim tarafına geçti. Eğer sadece denizcilerin tecrübelerinden yola çıkarsak devrim yalnızca erkekler tarafından hazırlanmış gibi gözükür. Oysa, devrimin bu denli yayılması için, halkın hazırlanmış ve devrimin temellerinin atılmış olması gerekliydi. Denizcilerin isyanı devrimi başlatmış olabilir ancak, devrim kadınlar tarafından halka taşınmış ve yayılmıştır.

Kiel gibi bir denizcilik şehrinde bile kadınların oynadığı önemli rolü görebiliyoruz. Gertrud Völcker (1896-1979) şehir merkezinde bir sendika ofisinde çalışıyordu. Sosyalist bir gençlik örgütünün aktif bir üyesi olmuş ve devrimi ayrıntılarıyla tanımlamıştı: O ve sosyalist arkadaşları, ellerinde bayraklarla marşlar söylemiş ve sokaklarda yürümüşlerdi. Kavgasını eşitlik kavgası olarak da gördü: “Benim esas mücadelem özgürlük, demokrasi, insan onuru, sosyal eşitlik ve dayanışma kavgası.’’ Martha Riedl (1903-1992) Kiel’de devrime katılan bir başka genç kadındı. Hükümet güçleri kontrolu tekrar ele almak için baskı yaparken, o tehlikeli sokaklarda canını riske atarak devrimciler arasında mesaj taşıyor ve hayati bir iletişim hattı sağlıyordu.

İki kadın da askerleri devrimi ilerletmektense evlerine dönmek isteyenler olarak tanımladılar; Völcker “İşçiler askerlerden daha yıkıcı ve heycanlıydılar’’ şeklinde yazdı ve Riedl “Askerler trenlere binip evlerine dönmek istediler’’ dedi. Büyük kişisel riskler altında küçük siyasi başarılar için çok çalışmaya hazırlanmış Völcker ve Riedl gibi kadınlar olmasaydı devrim hızlı bir şekilde bertaraf edilebilirdi. Völcker ve Riedl’ın görüşlerini Frankfurt’ta önemli bir rol oynamış olan sendika aktivisti Toni Sender da onayladı. Sender “Devrimin ilk saatlerinde asker konselerinin önümüzdeki en büyük engellerden olduğu gerçeğiyle yüzleştik” ve “İşçilerin aksine asker konseylerinin programı devrimci değildi. Askerler genel olarak tamamen eğitimsizdi. Onların talep ettiği şey savaşın olabildiğince sorunsuz şekilde bitmesiydi.

Onlar evlerine ve işlerine geri dönmek istiyorlardı.’’ cümlelerini yazdı. Kadınlar aynı zamanda devrim önderliğine dahil olmuşlardı. Rosa Luxemburg muhtemelen en iyi bilinen kadın devrimcilerdendir ama bu tek olduğu anlamına gelmez. Kendi araştırmamız sonucunda devrimde önemli roller almış, kimi tecrübelerinin kayıtlarını bırakmış 256 kadın gösterdi. İşyeri konseylerinde kadın üyelerin tüm temsilcilerin %5’i kadar olduğu, daha yüksek düzeylerde ise daha az olduğu tahmin ediliyor. Aralık 1918’deki konsey konferansında (Rätekonferenz) 489 delegeden sadece ikisi kadındı ve içlerinden biri, Kaethe Leu, konuşmasına diğer kadın delegeye işaret ederek “hanımefendi ve beyefendiler…” diye başladı. Kadınların tanınmış devrimci forumuna girişi önündeki engelleri göz önünde bulundurursak bu düşük oranlara şaşırmamak gerekir, ancak bu durum kadınların devrime geniş katılımını göz ardı etmemize yol açmamalıdır. Kadınların devrimdeki rolleri ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dair ayrı taleplerin gerekli olup olmadığı hakkında sorular vardı. Devrim, kadın hareketinin 1890’lardan beri uğruna mücadele ettiği evrensel oy hakkını sağlamıştı.

Augspurg ve Heymann, devrimdeki yerleri konusunda netti; “Kadınların katılımı siyasetin ve toplumun her alanında isteniyordu. Her zaman Alman kadınlarının siyasi bilinci ve özgüvenini artırıp yeni Cumhuriyet’e katkı koymayı öğrenmeleri için en iyi yol olduğunu düşündüğümüz kadın konseyleri için çağrı yaptık.”

Ancak, eşit katılım taleplerine rağmen, geri dönen erkekler için kadınların işyerlerinin dışında kalmasına yol açan eşitsiz terhis işlemlerini önleyemediler. Anılarında da yazdıkları gibi: “Askerlerin işsizliği kabul etmelerinin beklenemeyeceği tartışmasız görülüyordu, ancak savaş yılları boyunca ekonomiyi -ve maalesef silah ile mühimmat tedariğini- ayakta tutan kadınlar için sorun olmazdı. Kimse onlara karşı bir yükümlülük hissetmedi. Böyle densizce bir adaletsizlik örneği daha görüldü mü?”

Hilde Kramer devrim sırasında sadece 18 yaşındaydı ama kısa süre içinde, Nisan 1919’da şehir komutanlığı ofisinde sekreter olduğunda, Bavyera Sovyeti’nde önemli bir rol aldı. Daha sonra devrimci eylemlerinden dolayı tutuklanıp hapse atıldı. Önemli bir konumda olup kişisel olarak da pek çok erkek liderle de tanışıklığı olmasına rağmen, sanki onu göremiyorlarmış gibi, erkeklerin daha sonra yazdığı anılarında Kramer’in adı geçmez.

Yazar: Ingrid Sharp, Corinne Painter

Çevirmen: Sevgi Topal-Umut Zengin

Kaynak: Jacobin



YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI