Bugun...



Rohingyalara din için mi zulmediliyor, ticari çıkarlar için mi? / Saskia Sassen

Hem Budist hem de Müslüman küçük toprak sahipleri Myanmar’da toprakları gasp eden şirketlerin kurbanları. Çatışma din üzerinden tarif edilince, dikkatler, ülkede süren büyük arazi talanından kolayca uzaklaştırılıyor

facebook-paylas
Tarih: 28-09-2017 13:43

Rohingyalara din için mi zulmediliyor, ticari çıkarlar için mi? /   Saskia Sassen

Rohingyalara din için mi zulmediliyor, ticari çıkarlar için mi? 


Saskia Sassen

Is Rohingya persecution caused by business interests rather than religion?

Both Buddhist and Muslim smallholders have been victims of corporate land grabs in Myanmar. Is the focus on religion just a distraction?

Yüzyıllık bir Müslüman azınlık grubu olan Myanmar’daki Rohingyalar, son dört yıldır Myanmar ordusu ve aşırı milliyetçi Budist keşişlerin bir kısmı tarafından hızla tırmanan bir zulme maruz kalıyorlar.

2012 yılında Rohingyalara karşı şiddetin yeni bir seviyesine işaret eden acımasız bir saldırı gerçekleşti ve binlercesinin başka ülkelere kaçmasına yol açtı. Daha yakın zamanda ise, askeri kuvvetler Rohingyalar tarafından işgal edilen kırsal alanlardan birine girdi. En az bin 500 binayı yıktılar ve silahsız adamlar, kadınlar ve çocukları ateş ederek öldürdüler. Ocak 2017’nin başında elleri kafalarında yerde oturan köylülerden bir erkeğin askerler tarafından darp edildiği bir video ortaya çıktı.

Bu olaylar olayın dini/etnik yönüne odaklanan dünya basınında dini zulüm olarak verildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Rohingya karşıtı şiddeti etnik temizlik kampanyası kapsamında yürütülen “insanlığa karşı suçlar” olarak nitelendirdi. Malezya Dışişleri Bakanı, Myanmar hükümetinin eylemlerini etnik temizlik olarak nitelendirdi ve Myanmar hükümetinden güçlü bir yanıt almak üzere uygulamayı durdurması için çağrı yaparak konuya dahil oldu. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Başkanı John McKissick, Myanmar hükümetinin Rohingya halkına etnik temizlik uyguladığını söyledi.

Ancak yaptığım araştırma, beni din ve etnisitenin bu zorunlu yerinden edilme konusunun yalnızca bir parçası olabileceğini tartışmaya yönlendiriyor.

Son yirmi yılda şirketlerin madencilik, kereste, tarım ve su için toprak edinimlerinde dünya çapında büyük bir artış gözlendi. Myanmar’da da 1990’lardan beri ordu, küçük toprak sahiplerinin geniş arazilerini bedelsiz olarak ama karşı koymaya kalkarlar diye tehditle gasp ediyor. Toprak gaspı on yıllardan beri devam etse de son birkaç yılda aşırı derecede genişledi. 2012 saldırıları sırasında, arazinin büyük projelere tahsis edilmesiyle 2010-2013 yılları arasındaki arazi oranı yüzde 170 arttı. 2012’den itibaren arazi yönetim kanunu büyük şirketlerin devralmaları lehine değiştirildi.

Rohingyaların (ve diğer azınlık gruplarının) bilenmiş ezilmişliğinin dini/etnik meselelerden ziyade askeri-ekonomik çıkarlar doğrultusunda üretilip üretilemeyeceğini sormalıyız. Rohingyaları kendi arazilerinden kovmak ticaretin geleceği için iyi olabilir. Aslında son zamanlarda hükümet, Myanmar’ın kurumsal kırsal kalkınması için 1 milyon 268 bin 077 hektar (3 milyon 100 bin dönüm) Rohingya arazisini tahsis etti ki bu 2012 yılında yapılan 7 bin hektarlık (17 bin dönüm) ilk resmi tahsise oranla ciddi bir artış. Rohingya da dahil olmak üzere uluslararası odağı din üzerine çekmek milyonları etkileyen muazzam büyüklükteki toprak gaspını gölgeledi.

Rohingyalar kim?

Rohingyalar, binlerce Müslüman’ın 15. yüzyılda eski Arakan Krallığı’na geldiği döneme kadar uzanan bir süredir Myanmar’ın bir parçası olan kadim bir Müslüman azınlıktır. Rohingya, 1950’lerde ortaya çıkan ve uzmanların söylediğine göre gruba ortak, politik bir kimlik kazandıran bir terimdir.

Rohingyaların üçte birinden fazlası Myanmar’ın zengin arazileriyle en az gelişmiş bölgesi olan ve batı eyaleti Rakhine’de yoğunlaşmış durumda. Dünya Bankası tahminlerine göre; Rohingyalar aile bireylerinin yüzde 78’den fazlasının yoksulluk sınırında yaşadığı fakir bir halk. Yoksullukları, kalkınma projelerine yer açmak için tahliye edilmelerini daha da kolaylaştırabilir.

Hiçbir zaman tam bir barış içinde bir arada yaşanmasa da 1990’lardan 2012’ye kadar büyük ölümler gerçekleşmedi. Ama 2012’de Arakanlı Budistler, Arakanlı bir kadına tecavüzle suçlanan üç Müslüman erkeğe işkence edilmesi çağrısında bulundu. O sene, Arakan siyasal partileri, yerel keşiş birlikleri ve sivil gruplar Rohingyaların etnik temizliği için kamuoyuna çağrı yaptı. Budistlerin belli bir mezhebi, insanları Rohingyaları öldürmeye çağırmak için Budist metinleri yeniden yorumlayacak kadar ileri gitti. Budistlerin büyük çoğunluğu buna katılmadı.

2012’den sonra Rohingyalar artık aktif bir şekilde zulüm görmeye başladıktan sonra kitlesel şekilde Myanmar’ı terk etmeye başladı. Rohingya sivil halkına karşı 2012 şiddeti ABD’ye göre “yaklaşık 200 ölüm ve 140 bin yerinden edilme ile sonuçlandı.” Birleşmiş Milletler (BM) Yüksek Komiserliği’nin tahmini; 2012’den bu yana 160 bin Rohingya’nın deniz yoluyla çoğunluğu Bangladeş, Malezya, Tayland ve Endonezya olmak üzere komşu ülkelere göç ettiği yönünde. Yerel hak örgütü Fortify Rights’a göre 120 binden fazla Rohingya ise hala Myanmar’daki 40’ın üzerindeki toplama kamplarında kalıyor.

Ama bu din ile mi alakalı?

Rohingya’ya dönük muamele bazen insanlığa karşı bir suç olarak tanımlanıyor. Ama biz kaynağını sorgulamak zorundayız. Orta ölçekli kırsal toplulukları etkileyen daha büyük eğilimlerden bazılarını getirirsek, iki önemli gerçek ortaya çıkar. Bir tanesi, son birkaç yıldır kendi topraklarından atılan çok daha büyük sayılardaki Budist küçük toprak sahipleridir. Ve diğer gerçek ise, büyük ölçekli kereste, madencilik ve su projelerinin topraklarından kovulanların yerini almasıdır.

Bu koşulların kombinasyonundan yakın zamana kadar medyada nadiren bahsedilirdi ve din tartışmasından yoksundu. Küresel medyada ve büyük ölçüde Myanmar’ın içinde de dini nefrete odaklanılmıştı.

Aung San Suu Kyi’nin partisinin Kasım 2015’teki seçim zaferinin adaleti getireceğine dair yüksek beklentiler vardı. Ancak kamuoyuna verdiği demeçlerde bu gelişmelere değinmemeye özen gösterdi. Gerçekten de Mayıs 2016’ya kadar ABD’nin Rohingya sözcüğünü kullanmamasını istedi çünkü sözcülerinden birine göre bu terim ulusal barış sürecinin parçası olarak yararlı değil.

Ancak arazi gaspları sessizce görmezden gelindi. Aslında ordu 1990’larda Budist küçük toprak sahiplerinden ve diğer gruplardan zaten toprak alıyordu. Ama 2012’deki yasadaki değişiklik meseleyi kızıştırmış ve yasal olarak ülkeyi yabancı yatırımcıya açmıştı. 30 Mart 2012’de, parlamentonun ortak alt ve üst meclisleri iki arazi kanununun revize edilmesini onayladı: Tarım Arazisi Kanunu ve Boş Arazi Kanunu. Bu, yüzde 100 yabancı sermayeye izin veren yeni bir Yabancı Yatırım Yasası ve 70 yıla kadar olan kiralama sürelerine denk geldi. Madencilik ile karşılaştırıldığında, hükümetin yerel girişimcilerle ortak girişimlerde bulunması için tarım sektöründe hala yabancı yatırım konusunda bazı kısıtlamalar bulunmaktadır. Bununla birlikte, yabancı firmalar sıklıkla yerel şirketleri yatırımlar için vekil olarak kullanmaktadır.

1963 Köylüler Kanunu da 2012’de iptal edildi, küçük toprak sahiplerini ve “çiftçilerin toprak haklarını” koruyan bu tüzük, ülkenin sosyalist döneminden bu yana yürürlükteydi.

Bu geçmiş deneyimlere aykırı olarak, milyonlarca küçük toprak sahibinin (çoğunlukla Budistler) arazilerinden çıkarılmasının artması, araziyi kimin yöneteceğine ilişkin büyük bir değişiklikti. Küçük toprak sahipleri yeni ekonomik düzenin mültecileri haline geldi. Bunun tek örneği Myanmar değil. Küçük toprak sahiplerinin benzer şekilde vahşi biçimlerde kovulması dünya çapında gerçekleşiyor. Küçük toprak sahiplerinin acımasızca kovulmaları, büyük şirketlerin egemen olmasından beri dünya genelinde oluyor çünkü atalarının bu arazilerde ne kadar çalıştıklarına bakılmaksızın küçük toprak sahiplerinin topraklarının kendilerine ait olduğunu gösteren hiçbir senetleri olmadığını “kabul ettirdiler.” Myanmar’da farklı olan, ordunun uzun süredir ülke topraklarının çoğunda sahip olduğu neredeyse mutlak kontrol ve dolayısıyla küçük toprak sahiplerin kovulmasındaki ana rolü.

Eskiden küçük toprak sahiplerinin bulunduğu yerlerde bugün madencilik, kereste, jeotermal projeleri gibi tamamen yeni ekonomiler var. Ekonomik kalkınma buna ihtiyaç duyabilir: Ancak milyonlarca yerinden edilmiş ve asla telafi edilmemiş küçük toprak sahibi için de bu işlemelidir. Doğrudan yabancı yatırım şimdi madencilik ve enerji üretimi sektörlerinde yoğunlaştı. Yeni yatırımların pek çoğu, güçlü bir işçi sınıfı ve makul bir orta sınıf oluşturabilen üretim gibi sektörlere yönelmedi. Örneğin, Myanmar’ın Yadana boru hattı projesi “1 milyar doları aşkın (0,8 milyar sterlin)  yatırım gerektirdi, şimdilik yalnızca 800 işçi istihdam ediyor”.

Ayrıca, 2012 kanunu yabancı yatırımcıyı yetkilendirdi. Yasa devlet kredilerini sundu ama toprağını kaybeden küçük toprak sahiplerine yardım yoktu. Toprak mülkiyeti, ilk 30 yıllık dönem boyunca 2 bin hektar ile 20 bin hektar (5 bin dönüm ile 50 bin dönüm) arasında değişebiliyordu. Myanmar’daki toprak gaspının boyutu o derece ileri ki yılda bir milyon dönümlük bir ormanı kaybediyor.

Büyük arazi anlaşmaları için imzalanan sözleşmelerin çoğunun, belki de hepsinin, kendi koşulları ve etkileri vardır. Örneğin, bölgesel askeri komutanlar ve devlet dışı silahlı gruplar kuzey Myanmar’daki arazi gelişiminin çoğu üzerinde fiilen kontrol sahibidir.

İki paralel dünya

Dünya çapında ilgi uyandıran Myanmar’daki vahşi dini zulüm sadece daha da kötüleşti. Fakat öte yandan, Myanmar’da büyük arazi gasplarına yer açmak için küçük toprak sahipleri yerinden ediliyor.

Myanmar, şu anki kalkınma yöntemleri -tarım, madencilik ve su çıkarma- için son Asya sınırı haline geldi. Konumu onu daha da stratejik hale getiriyor. Güneydoğu Asya’nın en büyük ülkesi olmasının yanı sıra Myanmar, dünyanın en kalabalık ve doğal kaynaklara aç iki ülkesi, Çin ve Hindistan arasında bulunuyor.

Yeni yasal rejim altında, ülkeye ilk büyük yabancı sermaye girişiyle birlikte arazi talebi çatışmadaki önemli bir faktör haline geldi. Yabancı firmalar içeri girdi, arazi gaspı arttı, küçük toprak sahipleri arazilerini kaybetmeye devam etti. Çiftçiler ya daha da yoksullaştı ya da topraklarını kaybettiler. Ama arazi piyasası hızla yükselişe geçti.

Bu açıdan bakınca Rohingya zulmü planlanmış olmasa bile iki fonksiyona sahipti. Onları topraklarından kovmak arazi ve suyu sahipsiz  bırakmanın, boşa çıkarmanın yoluydu. Evlerini yakmak bunu geri dönülemez bir hale getirdi: Rohingyalar kaçmaya ve arazilerini terk etmeye zorlandı. İkinci olarak, dini farklılıklar üzerine odaklanınca, insanlar “Dini inancına bakmaksızın, tüm küçük toprak sahiplerinin tahliyelerinin durdurulması için hükümete baskı yapalım” demek yerine dini tutkularını harekete geçirdi.

Milyonlarca yerinden edilmiş küçük toprak sahibine rağmen gözlemcilerin ve yorumcuların ilgisinin din üzerine ne kadar yoğunlaştığı göze çarpıyor. Bu arada, Myanmar’ın geniş ormanlarının üçte biri yok oldu ve hükümet, gelecek kalkınma planları için Rakhine eyaletinde önemli bir pay dahil olmak üzere milyonlarca hektarlık bir alan ayırdı.

[The Guardian’daki İngilizce orijinalinden Nevruz Tuğçe Özçelik tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]




Kaynak: Sendika.org-Nevruz Tuğçe Özçeli

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 984 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Çeviri Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI