Bugun...



HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Türkiye askeri İdlib’de IŞİD türevi olan çetelere eskortluk yapıyor

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Konuşmasına 10 Ekim katliamında hayatını kaybeden yurttaşları anarak başlayan Kemalbay, hükümet ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik eleştirilerde bulundu.

facebook-paylas
Güncelleme: 11-10-2017 01:19:21 Tarih: 10-10-2017 13:46

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay,  Türkiye askeri İdlib’de IŞİD türevi olan çetelere eskortluk yapıyor

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay,

Türkiye askeri İdlib’de IŞİD türevi olan çetelere eskortluk yapıyor

 

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına 10 Ekim katliamında hayatını kaybeden yurttaşları anarak başlayan Kemalbay, hükümet ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik eleştirilerde bulundu.

"AKP iktidarı bu katliamlarda sorumluluklarının ortaya çıkmasından ürküyor. Buralarda yaşananlar ihmal değil AKP'nin suçudur ve AKP suçunu gizlemek istemektedir" iddiasında bulunan Kemalbay, “Ne Suruç katliamında ne Ankara katliamında, hiçbirinde gerçek bir soruşturma yapılmadı. Olaya karışan kişiler, bunlara yardım edenler, görevini yerine getirmeyen soruşturulmadı. IŞİD'liler o mahkemelerde pamuklara sarılarak korundu. Saldırıları protesto eden halklarımız ise saldırılara maruz kaldılar. Bugüne kadar tek bir tane kamu görevlisinin yargılanmamış olmasını aslında bizler şöyle okumalıyız; AKP iktidarı bu katliamlarda sorumluluklarının ortaya çıkmasından ürküyor. Buralarda yaşananlar ihmal değil AKP'nin suçudur ve AKP suçunu gizlemek istemektedir” dedi.

İdlib operasyonunu değerlendiren Kemalbay, “Grup toplantısında Başbakan diyor ki Kürt, Arap, Êzidî işte halkları sayıyor herhalde bizden öğrendiler, halklar merak etmesin diyor. Siz gölge etmeyin başka ihsan istemiyor bu halklar. İdlib’den askerin çekilmesi lazım. Şu anda Türkiye askeri İdlib’de ve ona IŞİD türevi olan çeteler eskortluk yapıyor. Bu aslında girilen kirli ilişkilerin, savaşta Türkiye’nin aldığı rolün ve nasıl bir tehlike içinde olduğumuzun, savaş riski altında olduğumuzun da bir göstergesi” dedi.

‘AKP, KATLİAMIN YIL DÖNÜMÜNÜ HATIRLAMADI’

Katliamda yaşamını yitirenlerin anılması için yapılmak istenen etkinliğe dönük polis müdahalesine tepki gösteren Kemalbay, şöyle konuştu:

 "Bugün 10 Ekim. 2 yıl önce yaşamını yitiren 102 yoldaşımız, emek ve barış için mücadele yürütüyorlardı. Türkiye halklarına barışı armağan etmek için buradaydılar. Onları bir IŞİD saldırısında kaybettik. İki yıldır yoldaşlarımızı anma etkinliği saldırıya maruz kalıyor. Katliamı anmak isteyenler bugün tekrar sokaklardan kendi deyimleriyle 'süpürülmek' istendi. Süpürülmek istenen barışın kendisiydi. AKP iki yıldır faşizm koşullarını ağırlaştırarak tek adam rejimini kuruyor. Bunu yaparken de demokrasi güçlerine saldırıyor. İki yıl önce nasıl katliamın yaşandığı gün o dakikalarda yaralıların üzerine gaz sıkıldıysa, iki yıldır bu anma etkinliklerine de aynı şey yapılıyor. Bu neyin korkusudur? Bu korku suçlu olmanın korkusudur, suçluluk psikolojisinin yansımasıdır. 102 canımızı kaybettiğimiz bugün, AKP'nin grup toplantısında bir kelime dahi ifade kullanılmadı. Oysa tam da buraya bir kilometre uzaklıkta anma etkinliğine sıkılan gazın kokusu burada da alınıyordu. Tarihimizdeki en büyük katliamlardan biri olan bu katliamı neden bir gün olsun kınamaz"

'GÖRÜNTÜLER HERŞEYİ AÇIKLIYOR'

Kemalbay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Eğer 400 vekili vermezseniz kaos olur" sözlerini hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Bu yaşadıklarımız aslında Türkiye'deki siyasi iklimi kaosla, korkuyla yönetmekten başka bir şey değildi. Türkiye'de ne zaman bir siyasi kırılma yaşatılmak istense işte o zaman böyle karanlık güçler devreye sokuluyor. 5 Haziran'da partimize yapılan saldırının nasıl yaşandığına dair görüntüler ortaya çıktı. Arkasından Ankara'daki katliamın nasıl yaşandığının görüntüleri çıktı. Görüntüler gösterdi ki; katliamı gerçekleştirenleri korumaya almış. Ellerinde bombalarla Ankara'nın en güvenlikli yerlerinde gezen canlı bombaları biz o görüntülerden izledik. Amed'te de iki bombayı yerleştiren katliamcı kişinin polislerin gözü önünde bu işlemi gerçekleştirdiği, köpeklerin bombalara yöneldiğini ama polislerin onları uzaklaştırdığını görüyoruz.

'AKP SUÇUNU GİZLEMEK İSTİYOR'

Ne Suruç katliamında ne Ankara katliamında, hiçbirinde gerçek bir soruşturma yapılmadı. Olaya karışan kişiler, bunlara yardım edenler, görevini yerine getirmeyen soruşturulmadı. IŞİD'liler o mahkemelerde pamuklara sarılarak korundu. Saldırıları protesto eden halklarımız ise saldırılara maruz kaldılar. Bugüne kadar tek bir tane kamu görevlisinin yargılanmamış olmasını aslında bizler şöyle okumalıyız; AKP iktidarı bu katliamlarda sorumluluklarının ortaya çıkmasından ürküyor. Buralarda yaşananlar ihmal değil AKP'nin suçudur ve AKP suçunu gizlemek istemektedir.

Bugün biz o günlerde barışı inşa edemediğimiz için faşizmin kurumsallaşmasına tanıklık ediyoruz. O gün nasıl bir barış istediklerini anlatmak isteyen yoldaşlarımız bizlerin bugünleri yaşamamız için oradaydılar.

 6-8 EKİM KOBANİ OLAYLARI

6-8 Ekim olaylarının yaşandığı tarihin 3'üncü yıl dönümü. 6-8 Ekim hükümet tarafından çarpıtılarak kullandığı bir tarih. 2011 yılında Suriye'de iç savaş patlak vermişti ve buradan yükselen IŞİD çetelerinin saldırıları 2014 yılının Ağustos ayında Êzidî katliamıyla sonuçlanmasıyla gündem olmuştu. Bugün BM'nin de kabul ettiği bu soykırım saldırılarına karşı Türkiye'de büyük bir tepki oluştu. Suruç'un hemen karşısında olan Kobanê aynı zamanda Türkiye halklarının akrabalarının da yaşadığı bir coğrafya. Buradaki saldırılara karşı duyarsız olunmasını beklemek herhalde abes olur. Kobanê'nin büyük bir bölümü IŞİD tarafından kuşatılmışken demokrasi güçleri, Kobanê'ye bir koridor açılmasını talep ediyordu. Bizler de HDP olarak tam da bu süreçte halklarımıza bir çağrı yaptık; Kobanê'ye koridor açılması için halkın demokratik protesto etkinliği yaparak destek vermesini ifade etmiştik.

'6-8 EKİM'DE ÖLDÜRÜLENLERDEN 44'Ü PARTİMİZİN ÜYELERİYDİ'

Ekim ayının ilk haftasında yapılan bu protestolara karşılık hükümetin kolluk kuvvetlerinin silahla infaz ettiği bir arkadaşımızdan sonra olaylar daha da şiddetlendi. Anayasanın bir maddesidir; hükümetten izin almadan gösteri yürüyüşü yapılabilir. Sınırımız yanı başında yaşananlara karşı yapılan protestolara karşı polisin saldırması sonucu Varto'da bir arkadaşımız öldürüldü. Toplamda 54 insan bu protestolarda yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerden 44'ü partimizin üyeleriydi. Defalarca o günlerde yaşananları araştırmak için soru önergeleri verdik; fakat hiçbiri hükümet tarafından kabul edilmedi. Buna karşı Erdoğan 6-8 Ekim olaylarını partimize karşı kullanmak için gündeme getiriyor. Hitler'in bir bakanı 'Eğer bir yalanı sürekli olarak tekrar ederseniz artık o yalan bir yalan olmaktan çıkar gerçeğe döner' demişti, AKP-saray iktidarı da bunu yapıyor. Eğer gerçekten Yasin Börü'nün öldürülmesi sizi en ufak şekilde üzüyorsa, gerçeklerin ortaya çıkması için parmağınızı kımıldatınız."

Fakat siz katliamları her zaman kendi iktidarınızı muhafaza etmek, kendi iktidarınızın vasıtası kılmak için kullanıyorsunuz. Siz bu ölümlerden besleniyorsunuz. Ölümlerden nemalanıyor, ölümleri ranta çevirmek istiyorsunuz. Tıpkı Suruç Katliamı, tıpkı 10 Ekim Katliamı gibi, 6-8 Ekim’de yaşanan katliamda da Hükümetin büyük sorumluluğu vardır.

Hatırlayın, 15 Temmuz’un sorumlusu askerler, işte buralarda cinayetler işliyordu.

Bu cinayetleri birlikte işliyordunuz. Eğer siz bu cinayetleri, 6-8 Ekim’i soruştursaydınız, biz bunları söyleyemezdik. Bu yalanlarınıza devam etme çabanız katliamlardaki suç ortaklığınızın ne kadar doğru olduğunu gösterdi.

Bizler bugüne kadar nasıl mücadele ettiysek, darbelere karşı nasıl mücadele ettiysek, bundan sonra da gözümüzü kırpmadan mücadele edeceğiz. Bu katliamları gerçekleştirenler şunu bilsinler ki bu katliamlar er yada geç hesapları sorulacak cinayetleridir. Bu katliamların siyasi sorumluları iktidardadır. Tetiği çekenler de siyasi sorumlular da er yada geç hesap vereceklerdir. Güneş balçıkla sıvanmayacak, gerçekler mutlaka ortaya çıkacak.

‘SENİN KOBANİ İLE ALIP VEREMEDİĞİN NE?’

Bugün yeni Kobanîlere müsaade etmeyeceğiz diyorlar. Bunu İdlib’e asker sokarken söylüyorlar.

Şu anda AKP-Saray iktidarı, Türkiye’yi 1 yıldan fazla süredir OHAL ile yönetiyor. Hani OHAL kısa sürede kaldırılacaktı? OHAL neden kaldırılmıyor? Neden ülke KHK’lerle yönetiliyor?

İşte bu sorunun cevabı tek adam rejiminin iktidarı gasp ettiği, halkın iradesini gasp ettiği ve Türkiye’yi maceralara sürüklemek için 15 Temmuz darbe girişiminin Allah’ın bir lütfu olarak tadını çıkarta çıkarta değerlendirdiği yönündedir.

Siz yeni Kobanîlere izin vermemekle ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Kobanî Kürt halkının, Êzidîlerin, Arap halkının ve başka halkların birlikte yaşadığı bir coğrafya. Bu insanlar Kobanî’de Efrîn’de ve diğer yerlerde IŞİD çetelerine karşı ortak bir dayanışma sergilediler birlik oluşturdular. Bu halklar kendi öz savunmalarını yapıyorlar. Kendi topraklarında yaşıyorlar ve insana yakışır bir yaşamı kendi elleriyle inşa etmek istiyorlar. Senin Kobanî ile alıp veremediğin ne?

Bunlar Osmanlıcı hayalleri peşinden başka halkların iradesini de gasp etmek için sınırları aşıyorlar ve başka bir halkın topraklarına asker götürüyorlar. Ve bunu, işte bu OHAL faşizmine dayandırarak yapıyorlar. Sahte bir olağanüstü hal ortamı yaratarak, korku iklimini yayarak, demokratik muhalefeti yargı sopasıyla, hapishanelerle tehdit ederek kendi bildikleri yolda gidiyorlar.

AFRİN TARTIŞMALARI

Hiçbir Türkiye insanı Türkiye halklarından hiçbir insan, bunların şu anda yaptıkları işgal operasyonuna olur demedi. Bunlar kendi başlarına Kobanî’de olanların tekrar olmasını istemiyorlarmış. Neymiş, Afrîn’e izin vermeyeceklermiş. Afrîn neresi diye baktığımızda Afrîn de, Suriye Kürdistanında bir kent. Senin Afrîn’le ne alıp veremediğin var?  Afrîn’de Kobanî’de halkların bir arada barış içinde yaşamasına olan tahammülsüzlüğü var.

Grup toplantısında Başbakan diyor ki Kürt, Arap, Êzidî işte halkları sayıyor herhalde bizden öğrendiler, halklar merak etmesin diyor. Siz gölge etmeyin başka ihsan istemiyor bu halklar.

İdlib’den askerin çekilmesi lazım. Şu anda Türkiye askeri İdlib’de ve ona IŞİD türevi olan çeteler eskortluk yapıyor. Bu aslında girilen kirli ilişkilerin, savaşta Türkiye’nin aldığı rolün ve nasıl bir tehlike içinde olduğumuzun, savaş riski altında olduğumuzun da bir göstergesi. 

O nedenle biz hemen bu savaşçı politikaların durdurulması gerektiğini, askerlerin başka halkların coğrafyasında işi olmadığını, halkın bütçesinin savaşa aktarılmasının karşısında olduğumuzu belirtiyoruz ve hem içeride hem dışarıda barışçıl politikaların yürütülmesi gerektiğini söylüyoruz.

Irak Kürdistanı’nda da Suriye Kürdistanı’nda da Türkiye’de de İran Kürdistanı’nda da her yerde Kürt halkının barış içinde, halkların iradesinin hayata geçmesiyle gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Türkiye egemenlerinin hiçbir halkı tehdit etmeye hiçbir halkın üzerine asker, tank top göndermeye hakkı yoktur. İçeride de dışarıda da barış diyoruz, özgürlük diyoruz.

‘ERDOĞAN’IN KABADAYLIĞININ CEZASI HALKA KESİLİYOR’

Bu kadar saldırgan politikalar elbette ki büyük bir bütçeyle gerçekleştirilebilir. Yine şeffaf olmayan, hesap vermeden yürütülen bu saldırgan politikalar, sarayın örtülü ödeneklerinden yapılan harcamaları da bize gösteriyor. Erdoğan’ın yaptığı her kabadayılığın faturası halka kesiliyor.

Milletin parasıyla itibar üretme peşindeler halbuki bu ülkede insan hakları endeksi yerlerde, işkence sistematik bir halde devam ediyor, cezaevleri tıklım tıklım. Böyle bir ülkenin itibarından söz edilebilir mi?

Türkiye’de üretim can pazarı olmuş. Fabrikalarda, iş yerlerinde iş cinayetlerinde en ön sıralarda. Böyle bir çalışma rejiminin, böyle bir ülkenin itibarı olabilir mi? Siz itibar istiyorsanız bu endeksleri değiştirmeniz lazım. Kadın cinayetleri yine Türkiye’de dünyada ilk sırada. Her geçen gün de kadın cinayetleri yaşanıyor. Siz bunlara göz yumdukça, haksız tahrik indirimler vererek yürüttüğünüz kadın düşmanı politikalarla itibar sahibi olamazsınız.

10 Ekim’den bugüne yaşadıklarımızın maliyeti de her zaman olduğu gibi halklardan çıkıyor. Diyorlar ki “biz tasarruf ettikçe zenginleşen, zenginleştikçe de tasarrufu arttıran bir millet olmalıyız”. Bunu kim söylüyor? Daha bir kaç gün önce, Saray harcamalarını savunmak için itibardan tasarruf olmaz diyen iktidar söylüyor.

Daha iyi çalışma koşullarında insana yakışır bir ücret almak istiyorlar. İşsizlik tehdidiyle, açlıkla hizaya getirilmek istiyorlar. Ama cam işçileri diyorlar ki aç da kalsak direneceğiz. Neden? Çünkü tasarruf edemiyorlar. Zaten aldıkları ücretler, en temel giderlerini bile karşılayamıyor. Cam işçisi açlık sınırında, koşullar çok ağır. Fındık üreticileri Giresun’da, kayısı üreticileri Malatya’da, tütün üreticileri Adıyaman’da sokaktalar. Tasarruf edecek durumda değiller.

‘KRİZ KAPIDA, KRİZ ERTELENİYOR’

Bugünlerde, AKP-Saray iktidarının politikaları ve harcamaları öyle bir boyuta geldi ki, iyi işleyen ekonomi yalanları da çöktü. Kriz kapıda, kriz erteleniyor, borçlarla şişirilen tüketimi körükleyerek kriz geleceğe erteleniyor.

İşte getirilen vergi artışları, emekçilerin, orta gelirlilerin cebine el uzatılması bundan kaynaklı. Bunun karşılığında ise zenginler daha zengin yapılmaya devam ediliyor. İşverenler her şekilde destekleniyor. İşsizlik fonu AKP-Saray iktidarı tarafından çarçur ediliyor.

Diyorlar ki “ekonomimiz çok iyi, ekonomimiz 2023 vizyonunda devam ediyor.” Herhalde MTV’yi yüzde 40 yaparak 2023’ü bulacaklar. Bir yandan da çağrıda bulunuyorlar. Altınlarınızı getirin diyorlar. Altınlarınızı isteyen Cumhurbaşkanı adlı bir şahıs sizi ararsa sakın ha sakın onlara altın maltın vermeyin. Altından sonra da gelip sizin ekmeğinizi isteyecekler. Vatandaşın kötü günler için ayırdığı altınlara göz dikerek mi gelecek planlarınız uygulayacaksınız?

Siz böyle planlarla mı büyük ekonomi olacaksınız? Yalanlarınız işte böyle satır aralarında ortaya çıkıyor. Eğer paraya ihtiyacınız varsa biraz kendi harcamalarınızı kısın, lüks araçlara binmeyin, yurt dışı gezilerine araçlarınızı taşımayın. Mütevazı olun hatta trene binin, otobüse binin. Biraz halkı anlamak için bunu yapmaya ihtiyacınız var.

‘BİR GECE ANSIZIN GİDEBİLİRLER’

Sonuç olarak, onlar aslına kendi kuyularını kazıyorlar. Öyle bir kriz yarattılar ki, bir gece ansızın gelebiliriz diyorlar ya, bir gece ansızın gidebilirler. Hani bunun için de hazırlık yaptıklarını zaten biliyoruz. Bir taraftan da uçaklar, jetler satın alıyorlar.

Son günlerde, daha önce hiç olmadığı kadar ABD ile yakın olduklarını söylemişlerdi Trump’la pozlar vermişlerdi. O havuz medyası manşetler atmıştı, fotoğraflarını basmıştı. Tiyatrolar sergilemişlerdi. Onun da kokusu çıktı.

ABD ile bir vize krizi adı altında kriz yaşanıyor. Vizeler askıya alındı. Erdoğan da güya onlara karşı misilleme yaptı. Kıbrıs’tan beri en ciddi krizini yaşıyor ABD ile. Bu, ekonomik krizi derinleştiren bir durum oldu. Yani beyefendi bir yerde birisine kafa tutuyor ertesi gün Türkiye emekçilerinin ücretleri aşağı doğru iniyor. Peki bu ücretleri arttırmak için sonra siz bir şey yapıyor musunuz, hayır.

Her türlü şuursuz iç ve dış politikayla Türkiye emekçilerini soyup soğana çeviriyorlar. Amerikan parası bu krizle değer kazanırken Türk lirası yerlerde.

‘PUTİN SATRANÇTA ERDOĞAN’I YENDİ’

Bu krizin arkasında yatan birçok neden var. İdlib’den Reza Zarrab’a kadar pek çok karanlık ilişki söz konusu. Bir Rusya uçağı düşürüldü, o uçak düşürüldükten sonra bakın Türkiye ordusunu Rusya’ya kaptırdı. Putin satrançta Erdoğan’ı yendi. Putin satrançta bir kez daha Erdoğan’ı yendi.

HAK İHLALLERİ

Büyük insan halkları ihlalleri yaşanıyor. Bunları takip etmek bile zor. Çünkü bu ihlaller çok yaygınlaştı. Özellikle basındaki ambargodan dolayı haber alma hakkının da gasp edilmiş olmasından dolayı yaşanan şiddeti, linci, infazları, insanlık dışı olayları takip etmekte zorlanıyoruz.

Türkiye bir polis devleti olmuş durumda. Şiddetin haddi hesabı yok. Peki bu güç nereden alınıyor diye baktığımızda, tabi ki Hükümetin ta tepesinden cesaretlendirilen bir durum. Bunu ta Hatun Tuğluk’un cenazesine saldırıda gördük. Saldırganlar yalandan gözaltına alındı, arkasından serbest bırakıldı.

Bakın son dönemde yapılanlardan bir tanesi bir gerillanın infaz edilmesi. Bir diğeri Alanya’da bir kadına yönelik polis saldırısı. Yanındaki polis de izliyor. Bu nasıl bir inanlık krizi yaşadığımızın da göstergesi. İşkencenin sokağa taştığının görüntüsü bu.

Çakmak gazından öldü denilerek ört bas edilmeye çalışılan bir başka cinayet, 14 yaşındaki Yiğit Can Camgöz. Polis tarafından darp edilerek yaşamını yitirdi. Bunu bir gazeteci, Sedat Sur ortaya çıkardı. Demek ki neymiş? Gazeteciler halkın haber hakkını üretiyor. Bunu da engellemek istiyorlar.

MUĞLA’DAKİ İŞKENCE GÖRÜNTÜLERİ

Muğla’da bir grup yurttaş çıplak bir şekilde yere yatırılmış. Fotoğrafları sızdırılarak halkta korku yaratılmaya çalışıldığı, halkı sindirmek için bu tür uygulamaların yapıldığını biliyoruz. Yine aynı yerde 5 kişinin infaz edildiği haberleri var. Türkiye’de idam cezası yoktur. Bu vahşi uygulamayı yapan, tıpkı Ebu Gureyb Cezaevi’ndeki gibi, tıpkı İsrail’in yaptığı gibi bu uygulamaları yapanlar, siz şimdi birileri sırtınızı sıvazladı diye bunları yapabilirsiniz, ama unutmayın, işkence yapanlar eninde sonunda hesap verecek. Çünkü işkence insanlık suçudur, insanlık suçunda zaman aşımı olmaz. Gün gelecek devran dönecek.

NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA’NIN DURUMU

Nuriye ve Semih, işlerini geri alabilmek için direniyorlar. Zulme karşı direnmek haktır, onlar da bu haklarını kullanıyor. Nuriye tuvalet ihtiyacını bile gideremiyor. 216 gün oldu. Başına jandarma dikiliyor, ama refakatçi verilmiyor. Nuriye ile Semih zorla besleme tehdidiyle karşı karşıya. Bu işkencedir. Onları derhal serbest bırakın, işlerine iade edin. Kurduğun o komisyon ne iş yapıyor? Nuriye ile Semih’in durumu hemen incelenmeli. Eğer Nuriye ile Semih’e bir şey olursa, onları adım adım ölüme sürükleyen sizler olacaksınız.

AYŞE ÖĞRETMEN

Ayşe Öğretmen ceza aldı. Suçu neydi? İnsanlar ölmesin diyen Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ayşe Öğretmen cezaevinde, daha fazla insan ölsün diyenler iktidarda. Fakat gün gelecek, insanlar ölmesin diyenler iktidara gelecek.

DEMİRTAŞ’TAN MECLİS GÜNDEMİ DİLEKÇESİ

Partimize hemen her gün operasyon gerçekleştiriliyor.Selahattin Demirtaş AYM’ye başvurmuştu. Bu başvuru üzerine, Adalet Bakanlığı AYM’ye bir açıklama gönderiyor. Deniliyor ki, milletvekillerini cezaevinde olması milletvekilliği yapmalarına engel değil. Her zamanki gibi yalan. Bunun üzerine Selahattin Demirtaş bir dilekçe yazdı, Meclis gündemine ilişkin kendilerine hiçbir evrak gönderilmediğine ilişkin. Dilekçe bugün ilgili makama verilecek.

6 milyon oy almış partinin eşbaşkanını, mahkeme masraflı olur diye duruşmaya getirmiyor. Meclis Başkanı, milletvekilleri hapishanedeyken tek kelime etmiyor. Lüks araçlara binerken mahkemeye masraf olur diyorlar.

Müftülüklere nikah yetkisi verilmesi, AKP-Saray iktidarının kendi sistemini kurmak istemesinin bir sonucu. Kadınların nasıl yaşayacağına, kaç çocuk doğuracağını planlayarak kurnazca planlar çıkarıyorlar.

Kadınların medeni kanundan doğan haklarını gasp etmeye çalışıyorlar. İşte bu yasa, Türkiye’deki kadın hareketinin, demokrasi güçlerinin itiraz ettiği yasalar olmasına rağmen, kulaklarını tıkamışlar.

Bu yasayı, kadınların hayatını 100 yıl geriye götürmek isteyen yasayı derhal geri çekmeleri gerekir.

Herkesi ilgilendiren evlilik konusunun, sadece bir dinin mensuplarına hitap eden müftüler tarafından yapılması zaten lailkliğe aykırı. Üstelik bu müftülerin her gün skandal açıklamalarına rastlıyoruz.

Kadınlar böyle bir yasaya iltiyaç duymuyor. Kadınları birbirinden uzaklaştıran ikiliği kabul etmiyor. Kadınlar, “bizim ihtiyacımız olan şiddete karşı iktidarların politikalar geliştirmesidir” diyor.

Kadınlar için sığınma evleri açılması sağlanmalıdır. Güvencesiz çalışan kadınlar değil, geleceğe güvenle bakılan bir toplum yaratılmalıdır. Kadınlara bir iyilik yapmak istiyorsanız buyurun parasız kreşler açın. Kadınların yıllardır dillerinde olan talepleri var. Bunlara kulak verin. Cinsiyetçi politikaları bırakın. Sağlık hakkını, eğitim hakkını yaratın. Ceza indirimlerini ortadan kaldırın.

Böyle gitmez kadınlar buna izin vermez!

AKP-Saray iktidarı faşizmi koyulaştırarak ayakta kalmaya çalışsa da takatleri tükendi. Bugün başbakan motorun takıldığını söyledi. Dili sürçünce. Aslında onun değil AKP’nin motoru tükendi. Bırakın da gidin artık. Gelirken söylediğiniz her şeyi tersine döndürdünüz. Geldiğiniz günlerdeki söylemlere dönüyorsunuz. Eğitim sisteminde tahtayı sildiler, oturdular düşünüyorlar. Acaba eğitim sistemini ne yapsak diye. OHAL’i kaldırmakla övünüyorlardı şimdi tüm memlekette sıkı yönetim var. Komşularla sıfır sorun dediler, şimdi sıfır komşu var. Sağlık hakkı dediler yaptıkları sadece bina idi. Şimdi sağlıkta da başa döndüler.

Demokrasi diyorlardı şimdi tek adam diktatörlüğü inşa ediyorlar. Hizmet hareketini yere göğe sığdıramıyorlardı şimdi FETÖ terör örgütü oldu. Arada Rusya ile düşman oldular, şimdi Putin’le ahbap çavuş oldular. Kardeşim Esat, Esed oldu şimdi tekrar Esat oluyor. Vergileri düşürmekle övünüyorlardı, şimdi vergi artırmazsak borçlanmak zorunda kalırız diyorlar. Faizleri düşürmekle övünüyorlardı şimdi faizle enflasyonun sorumlusu ilan ediyorlar. Onların giderken ellerinde sadece duble yolları var. Biz onlar giderken yolları rulo yapalım koltuklarının altına koyup gönderelim. Ama öylece gitmelerine izin vermeyeceğiz.

 




Kaynak: ANF

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 1661 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Siyasi Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI