Bugun...



Fırat Kalkanı operasyonunda, Türkiye istediği hedeflere ulaşabildi mi?

Fırat Kalkanı operasyonunda Türkiye istediği hedeflere ulaşabildi mi? Operasyonun bir bilançosunu çıkaran Ortadoğu uzmanı Serhat Erkmen Deutsche Welle Türkçe’ye değerlendirdi

facebook-paylas
Tarih: 01-04-2017 15:07

Fırat Kalkanı operasyonunda, Türkiye istediği hedeflere ulaşabildi mi?

Fırat Kalkanı operasyonunda,

Türkiye istediği hedeflere ulaşabildi mi?

Fırat Kalkanı operasyonunda Türkiye istediği hedeflere ulaşabildi mi? Operasyonun bir bilançosunu çıkaran Ortadoğu uzmanı Serhat Erkmen  Deutsche Welle Türkçe’ye değerlendirdi

29 Mart 2017'de Milli Güvenlik Kurulu toplantısından açıklanan bildiride Fırat Kalkanı Operasyonu'nun sona erdiği ilan edildi. Hemen ardından operasyonun neden bitirildiği ve sonuçlarının ne olduğu tartışılmaya başladı. Bu konudaki analizler iki uca savrulmuş durumda. Bir grup tam bir başarıdan söz ederken, diğeri ise tam bir başarısızlıktan söz ediyor. Ancak, Fırat Kalkanı bu şekilde basitleştirici bir yaklaşımdan fazlasını hakediyor.

Operasyonun hedefleri nelerdi?

Bir askeri operasyonun başarısı siyasal bağımsız değerlendirilemez. Bu nedenle operasyonun hedeflerini hatırlamak faydalı olacaktır. Başlangıçta yetkililer tarafından 2 temel hedef ilan edildi: Bunlardan birisi, IŞİD'in Türkiye sınırından temizlenmesi ve sınırın güvence altına alınmasıydı. Diğeri ise YPG'nin Fırat'ın doğusuna çekilmesini sağlamak ve Suriye'nin kuzeyinde PYD önderliğinde birleşik bir bölgenin oluşmasını engellemekti. Zaman ilerledikçe bu hedeflere, terörden arındırılan bölgelerde Suriyelilere yeni ve güvenli bir yerleşim alanı açmak; bölge halkının geri dönmesini sağlamak ve gelecekte gelebilecek Suriyelileri de barındıran bir güvenli bölge yaratmak gibi yenileri eklendi. Son olarak, açıkça söylenmese de yetkililerin vurgularından operasyonun hedeflerinden birisinin ABD'nin Rakka'ya YPG ile değil ÖSO ve Türkiye ile birlikte ilerlemesi olduğu anlaşılıyordu.

 

Operasyon neden bitti?

Önceki analizlerimizde de belirtmiştik: Fırat Kalkanı'nın temelde iki boyutu var: Askeri ve siyasi. El Bab kontrol edildikten sonra operasyonun askeri gidişatı için iki olasılık vardı: Ya duracak ya da PYD bölgelerine ilerleyecekti. ABD ve Rusya'nın açıkça YPG'yi koruma altına almasıyla PYD bölgelerine yönelik büyük çaplı bir operasyon başlaması ihtimali şu aşamada ortadan kalktı. Yani aslında askeri ilerleme içeren kısmı üç hafta kadar önce fiilen bitmişti. Bu noktaya gelinmesinin en önemli nedeni ise Rusya ve ABD'nin operasyona koşullu ve sınırlı bir destek vermesiydi.

Uluslararası destek sağlanamadığı için operasyonun IŞİD'le ilgili boyutu bitince askeri ilerleme kısmı tıkandı. Şu noktayı hatırlatmak fayda var: ABD, kısa bir periyot dışında Fırat Kalkanı'na askeri destek vermedi. Rusya, ABD'ye göre daha fazla destek sunsa da onun desteği de sonsuz değildi. Hatta, Rusya bir süre için Suriye'de Türk uçaklarının kullanılmasını fiilen engelledi. Operasyonun askeri boyutu bu nedenlerle bitti. Fakat, yeni bir "bölge"nin inşa edildiği gerçeği gözden kaçırılmamalı.

Hangi hedeflere ulaşıldı?

Operasyonda IŞİD'le ilgili hedeflerin tamamına ulaşıldığı söylenebilir. IŞİD, artık Türkiye sınırında yer almıyor ve Türkiye'ye yönelik doğrudan bir tehdit oluşturmuyor. Dış dünya ile bağı kesildi. Üstelik bu operasyon süresince IŞİD Türkiye'de birçok eylem girişiminde bulunmasına rağmen sadece bir terör eylemi gerçekleştirebildi. Oysa örgütün Türkiye'de çok sayıda uyuyan hücresi bulunduğu ve çok sayıda büyük eylem yapacağına inanılıyordu. Dolayısıyla operasyon IŞİD'le mücadele bağlamında son derece başarılı oldu.

Ancak operasyonun YPG ve PYD çerçevesindeki başarısı tartışmalı. Öncelikle YPG, Fırat'ın doğusuna çekilmedi. Her ne kadar YPG'nin çekildiği, yerine Suriye Devrimci Güçleri (SDG)'nin geldiği söylense de bunun kelime oyunundan öte bir anlamı olmadığını sahayı gözlemleyenler gayet iyi biliyor. Operasyonun ilk günlerinde ÖSO ile YPG arasında yoğun çatışmalar yaşansa da daha sonra bu çatışmalar durdu ve IŞİD'in elindeki bölgeleri kontrol etmek için adeta bir yarış başladı. Bu yarış El Bab, Menbiç ve Azez'ün güneyindeki hatta devam etti. Sonuçta YPG, Fırat'ın batısındaki varlığını hem Afrin hem de Menbiç'te koruyor.

Üstelik operasyonun başlamasından önce sahip olduğundan daha güçlü bir kalkanı bulunuyor. Bu kalkan, Menbiç'te ABD, Rusya ve Suriye; Afrin'de Rusya, Tel Rifat'ta Suriye güçlerinin doğrudan veya dolaylı olarak TSK ve ÖSO'nun önüne geçerek YPG'ye açıkça koruma oluşturmasından ibaret. Bu durum, Rakka Operasyonu'na da yansıyor. Türkiye defalarca ABD'ye Rakka Operasyonu'nda işbirliği yapmak istediğini belirtse de ABD'nin tercihi açıkça YPG ile işbirliği yapmak.

Bununla birlikte Fırat Kalkanı'nın PYD ve YPG bağlamında tamamen istenilen sonuçlardan uzak kaldığı söylenemez. Önemli hedeflerden birisi arasında yer alan PYD kontrolündeki bölgenin doğu - batı istikametinde birleşmesi engellendi. Şam'ın kontrol ettiği bölge üzerinden dolaylı bir bağlantı bulunuyor. Ancak sürekli ve kesintisiz bir bölgenin engellendiği gözden kaçırılmamalı. Bu durum en azından kısa ve orada vadede Suriye'nin kuzeyinde kesintisiz bir "bölge" kurma projesinin akamete uğradığı anlamına geliyor.

Öte yandan Türkiye'nin başlangıçta ilan ettiği 5000 km²lik bir bölgeyi kontrol edemediği açık. Yani ÖSO için planlanan bir "güvenli bölge" ortaya çıkmadı. Ancak daha küçük bir alanda adı konulmamış bir fiili durum bulunuyor.

Fırat Kalkanı ile ne değişti ?

Yedi aylık süre zarfında Suriye'nin kuzeyinde taşlar ciddi ölçüde yerinden oynadı. Öncelikle Halep rejimin kontrolüne geçti. Muhaliflerin önemli kısmı İdlib'e sıkıştı. İkincisi Türkiye ile Suriye Ordusu, Suriye sınırları içinde birbirlerine komşu oldular. Bu hayli riskli bir durum. Üçüncüsü, dikkatlerden kaçıyor ama Türkiye kendisine bağlı konsolide bir muhalif grup oluşturdu. Türkiye, Suriyeli muhalifleri zaten destekliyordu. Fakat böylesine kontrol altına aldığı ve tek çatı altında topladığı bir grubun olması küçümsenmemeli. Dördüncüsü, yeni bir bölge oluştu.

Bu bölge dar bir alanda, korunması zor ve üç tarafı rakiplerle çevrili. Fakat, geçmişte ÖSO'nun Suriye'de kontrol ettiği bölgelerden iki farkı var: İlki, Türkiye'nin koruması altındayken hiçbir aktör buraya saldırmaya cesaret edemez. Yani, Türkiye istediği sürece kalıcı. İkincisi demografisi değişiyor. Son örneklerden de görüldüğü gibi Suriye'de diğer bölgelerden gelişler başladı. Bu nedenle bu yapının ömrü, bölgede farklı sonuçlara yol açabilir.

Bundan sonrası

İlk soru Türkiye'nin askerlerini çekip çekmeyeceği. Muhtemelen bazı birlikler başka bölgelere kaydırılacaktır. Ama Türkiye'nin tamamen çıkması çok düşük ihtimal. İkinci soru; başka operasyonlar olur mu? Gerçekçi olmak gerekirse, mevcut atmosferde Rusya'nın İdlib'te, ABD'nin Rakka'da kullandığı YPG'ye doğrudan Türkiye'nin operasyon yapması ihtimali çok düşük. Ancak bu, ÖSO ile YPG arasında küçük çaplı, bazen bazı kritik bölgelerin el değiştirebileceği çatışmaların gerçekleşmesi olasılığını dışlamıyor. Üçüncü soru; Türkiye ne yapar? Muhtemelen yeni bölgenin, güçlü bir idari yapıyla, kendisini koruyabilecek bir askeri kapasiteye ulaşmasını ve ÖSO için kalıcı bir alanın doğmasını hedefleyecek. Bir de İdlib'i unutmayalım. İdlib herkes için kapalı kutu. Ama bu önemsiz olduğu anlamına gelmiyor.




Kaynak: Deutsche Welle Türkçe

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 867 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Röportaj-Analiz Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI