Bugun...



Yasemin Varlık yazdı:Akit zihniyeti yeni cinsellik rejimidir

Biliyorsunuz ülkemizde Yeni Akit diye bir ‘gazete’ var. Düzenli olarak düşman bildiklerini hedef göstermek, halka linç çağrısı yapmak, kadınlara açıktan hakaret etmek gibi işlerle meşguller.

facebook-paylas
Tarih: 29-03-2017 17:19

Yasemin Varlık yazdı:Akit zihniyeti yeni cinsellik rejimidir

Akit zihniyeti yeni cinsellik rejimidir

Yasemin Varlık

Biliyorsunuz ülkemizde Yeni Akit diye bir ‘gazete’ var. Düzenli olarak düşman bildiklerini hedef göstermek, halka linç çağrısı yapmak, kadınlara açıktan hakaret etmek gibi işlerle meşguller. Bu gazete geçtiğimiz gün Suudi Arabistan’a tanıtım filmi çekmek üzere giden bir kadın oyuncuya, başını açıp her zamanki haliyle selfie çektiği için ‘Türk kaşarı’ diye isim taktı, Suudi otoritelerine ‘kamçıla’ çağrısı yaptı. Aklı başında hiç kimse bu kepazeliği ciddiye almaz. Bu gazete zaten uzun zamandır mahallenin delisidir ne yapsa yeridir muamelesi görüyor. Fakat maalesef mahallenin delisinin mahallenin velisine terfi edebileceği bir kavşaktan geçiyoruz. Akit söylemlerinin, ne denli akıl dışı olursa olsun, iktidarın referandumla halka onaylattırmaya çalıştığı yeni rejimin habercisi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Onlarca muhalif gazeteci ortada somut hiçbir suçlama olmaksızın, teröristlik, istismarcılık yaftasıyla hapiste tutulurken Akit’in konuşturulmasının bir sebebi var.

Akit zihniyeti yeni cinsellik rejimidir

AKP’nin 16 Nisan referandumuyla yasal statüye kavuşturmaya çalıştığı saray rejimi aynı zamanda ‘yeni’ ama aslında eski bir cinsellik rejimidir. Cinsellik rejimi diyorum, çünkü modernleşme tarihimizin yol açtığı dönüşümler basitçe kadın erkek eşitliği meselesine indirgenemez. O bu tarihin sadece bir, o da son zincirlerinden biri. O noktaya gelene kadar, cumhuriyetin kurucu kadrosunun hatırlamaktan imtina ettiği için toplumsal hafızadan sildiği, 19. yüzyılın devasa dönüşümleri var. 

Osmanlı cinselliğinin ana hattını, yeni Osmanlıcı erkek zihninin çatlaklarına işaret etmek amacıyla, şöyle çizebiliriz. Osmanlı’da cinsellik, erişkin, mülk ve hane sahibi Müslüman erkeğin eşler, cariyeler, köleler ve oğlan çocukları üzerindeki hakları çerçevesinde düzenlenir. Bu düzenlemede elbette cinsellik rızadan çok zor üstüne kuruludur.

Geçmişin karanlıkta bırakılan bu kısmını yok sayıp, modernleşme sürecini kadının kurtuluş tarihi olarak okuduğumuz için göremiyoruz; Türk modernleşmesi kadınlar için olduğu kadar erkekler için de kurtuluştur. Erkekler erişkinliğe dek ay yüzlü gılmanlar olarak yaşamaktan kurtuldu. Sokakta hem yetişkin erkek arzusunun nesnesi hem de anne ve kız kardeşlerin velisi olarak konumlanmanın şaşkınlığından kurtuldu. Hane sahibi olmayanlar evlilik içi cinselliğe ulaşmanın imkansızlığından kurtuldu. Kadınlar dünyasıyla kendileri arasıda duran altı yüzyıllık duvardan kurtuldu.

Bütün bunlar elbette bir gecede olmadı. 19. yüzyıldan cumhuriyete kadar modernleşmeciler, görücü usülü evlilik, talak, başlık parası, flört, oğlancılık gibi konularda on yıllara yayılan tartışmalar yaparak zor merkezli cinsellik rejimini terkettiler. Cinselliğin gönüllülük ilkesi, birey ve çekirdek aile etrafında örgütlenmesini sağladılar. Cumhuriyetle beraber sadece sarayın siyasal egemenliği değil, harem, yani sarayın kadınlar, köleler, çocuklar üzerindeki egemenliği de yıkıldı. Evliliğin kolaylaştırılması yoluyla her erkek bir kadına erişim sağladı. Tabii kurtuluşun bir de bedeli oldu; artık bu türden bir erişim için yetişkin kadının rızası gerekiyordu. Biliyoruz ki bu bedeli İslamcı, sultancı erkek çok ağır buldu, hala da buluyor.

Diyebiliriz ki bugün hesabı sorulan ‘yüz yıllık vesayet’, ‘zulüm parantezi’ Osmanlı elitinin elinden alınan, gücü yettiğine el koyma hakkıdır. Cumhuriyete öfkeleri mal mülk sabihi Müslüman erkeğin tek eşliliğe ve rıza ilkesine mahkum edilmesinin hıncıdır. Gönüllülük ilkesini destekleyen aşk, reşitlik, flört, kadın hakları gibi kavramlara kustukları nefret de bu geçmişten kaynaklıdır.

Yeni Osmanlı cinselliği inşa halinde

İktidar bu eski, zor merkezli cinsellik kültürünü fiilen hortlatma çabasında. Kılık kıyafet yasasına gerek var mı? Yasa otobüste kıyafetini beğenmediği kadını darp edip şu anda dışarda serbestçe dolaşan adamın ta kendisi. Bir iki büyük şehrin bir kaç mahallesinde biraz daha rahat dolaşabiliyorsak bunun nedenini yandaş kalem H. Kahraman’ın ‘hayırcılara da Hıristiyanlara, Yahudilere tanıdığımız yaşam hakkını tanıyacağız’ sözünde aramalıyız. İktidar için biz, şimdilik kendi gettosunda yaşamasına müsamaha gösterilen sözde vatandaşız.

Çocukluk kavramı yukarıda bahsettiğim gibi yasayla değil, on yıllar süren çabayla kuruldu, Kız çocuğunu evlilik yerine kamusal alana hazırlayıp eğitim veren, her fırsatta oğlancılığa lanet okuyan modernleşmeciler eliyle fiilen oluşturuldu. Bugün yedi yaşında başı kapatılan, dinci vakıflarda tacize alıştırılan çocuklar kazanılan hakların geri alındığına işaret eder. Başka bir cinsel düzenin kurulduğunun resmidir. Yasayla ilan edilmesine gerek yok, gözümüzün önünde çocuklar cinselleştiriliyor. Bir bakanın ‘Hükümeti indireceklermiş. Siz benim donumu bile indiremezsiniz’ yazılı döviz taşıtılan çocukla kameralara gülümsemesinden ne anlamalıyız? Demek ki çocuk donu indirmek bir süredir başarıdan sayılıyor.

Kadınların tek taraflı boşanma hakkı için de aynı şey söylenebilir. Kadın cinayetleri söylendiği gibi bir türlü kapatılamayan toplumsal yara değil, iktidarın toplumsal mühendislik aracı. Diyebiliriz ki OHAL  yeni değil. Yeni rejim zor merkezli cinselliği başından beri ‘olağan üstü hal’ aracılığıyla inşa ediyor.

Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır

Şimdiye kadar yasalaştırılmaya çalışılan, fakat tepkiler nedeniyle geri çekilen önergeler de zor merkezli cinselliği topluma kanıtsatma çabasıydı. 2012 yılında kürtajı yasaklamak istediler. Olmayınca devlet hastanelerinde bu hizmeti kaldırıp fiilen yasakladılar. Çünkü yasa medeni hukukta değil, M. Gökçek’in ‘anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün’ sözünde yatıyor. Geçen yıl meclisten geçirilmeye çalışılan teklif tecavüzle yargılanan erkeğin mağdurla evlenmesi şartıyla cezasının ertelenmesini öngörüyordu. Aldığı tepkiler üzerine geri çekildi. Referandumda evet çıkması halinde, AKP’nin daha önce meclise getirip de onaylatamadığı bütün bu önergeleri geçireceğinden kuşkum yok. İktidar kalemleri hayırcı kadınların yaşam hakkını tartışmaya açtıysa bilin ki mağdur bacı döneminden mağdur birader dönemine hızla geçilecektir; ‘Açık saçık dolaşıp benim mümin biraderimin abdestini, orucunu bozdular.’ AKP’nin başı açık kadınlarına da bugün var yarın yok gözüyle bakabiliriz.

Yeni rejim saadet zincirinin kurumsallaşmasıdır

AKP eliti 15 yılda devasa bir güce kavuşurken, yoksullukla terbiye edilen milyonlar eve ekmek götürmek için İslamcı erkeklikle uzlaşmaya mahkum edildi. Bu erkeklik yıllardır ikinci üçüncü eşlere imam nikahı kıyarak, vakıf evlerinde çocuk istismar ederek, ‘sevgi’ cemaatlerinin ‘kedicik’ hizmetinden faydalanarak kendisi için saadet zinciri kuruyordu. Şimdi bu zinciri kurumsallaştırmak istiyor. Etrafındaki kadınlar için ‘onlar benim malım’ diyen Ağaoğlu münasebetsizlik etmiyor, haremiyle gururlanıyor. Osmanlı erkekliği, medeniyet tarihinde kılıcın hükmü bitip aklın zaferi ilan edildiğinde tarihe gömülmüştü. Şimdi o erkekliğin mirasını devralanlar, yağmacılığın akla açtığı savaşı, haremin tarih sahnesine bu savaş sayesinde yeniden çıkışını kutluyor.

Suudi kırbacıyla fanteziye girmek Yeni Osmanlıya çok yakışıyor

Yeni Osmanlıcı erkek, cumhuriyetle kaybettiği ne varsa AKP iktidarında geri kazandığını, bu kazanımları neoliberal yağmacılıkla elde ettiği servete borçlu olduğunu gayet iyi biliyor. Akit’in her yaz Türkiye sahillerine gelip elde viski onlarca bikinili kadınla yat gezileri yapan Suudi prenslerine çemkirdiği görülmemiştir. Ne de olsa parasını veren yeryüzünde cennet platosu kurabilir. Söz konusu haberde ‘Suudi bacılarımıza neden kozmetik reklamı yapıyorsunuz’ diye sordukları da yok. Maksat henüz burada yapamadıklarını, laik kadınları ‘Türk kaşarı’ diye sınıflandırma arzularını tatmin etmek. AKP zaten körfez zenginlerine devlet nişanı dağıtmaya doymuyor. Her seçim öncesi memlekete giren kayıt dışı milyon dolarların da nereden geldiği, nereye harcandığı malum. Körfezin zenginlerine Karadeniz ormanlarını göstermekten, kamçılasınlar diye ‘Türk kaşarı’ göstermeye giden bir yol var. O yoldan hayır diyerek çıkacağız.




Kaynak: ABC gazetesi

Editör: yeniden ATILIM

Bu haber 2598 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Basından yazılar Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARŞİVİ
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
YUKARI YUKARI